2025’te sıcak çatışmanın ayak sesleri

Son bir iki haftadır Trump ve Cinping’den art arda gelen açıklamalara bakılırsa iki küresel gücün kapışacakları günler yakındadır. Hatırlayalım, 23 Aralık'ta Truth Social hesabından yaptığı paylaşımda Trump, Grönland'ın mülkiyeti ve kontrolüne sahip olmanın "mutlak zorunluluk" olduğunu savundu. Hemen ardından Çin Devlet Başkanı Şi Cinping, yeni yıl konuşmasında, "Çin'in Tayvan'la yeniden birleşmesinin kaçınılmaz" olduğunu söylemiş ve  Tayvan’daki seçimleri "savaş ile barış arasında bir tercih" olarak değerlendirmiştir. Grönland’ın ABD’nin mülkiyetinde olması demek, Çin’in bazı planlarının suya düşmesi anlamına gelmektedir. Sözgelimi, Avrupa ve Çin’i Arktik üzerinden birbirine bağlayacak Kutup İpek Yolu ve Mavi Ekonomik Geçiş girişimlerini Çin hayata geçiremeyecek ve  ABD’nin kontrolü dışında yeni deniz ulaştırma hatları oluşturarak ABD’nin deniz gücünü zayıflatamayacaktır. Cinping’in Tayvan’ı kendi topraklarına katmak istemesi ne gibi sonuçlar doğurur, diye soracak olursak; bu da denizlerde ABD ve Çin’in birbiriyle kapışacağı anlamına gelmektedir.

Şurası bir gerçek ki ne Cinping’in ne de Trump’ın barışı korumak gibi bir dertleri yok; tam aksine savaştan beslenen küresel aktörlerin deniz ve ticaret yollarını kontrollerinde tutarak birbirlerinin gücünü dengelemeye çalıştıkları son derece aşikârdır. Kısaca belirtmek gerekirse Trump’ın Grönland’ı satın almak isteyerek Danimarka’yı Çin ile iş birliğine zorlaması ve Kanada lideri Trudeau’yu ABD’nin valisi olarak nitelendirmesiyle taşları yerinden oynattığı ortadadır. Eğer Tayvan’ın Çin topraklarının bir devamı olarak görülmesiyle Çin ve Tayvan arasında  sıcak bir çatışma çıkarsa bu durum en çok ABD’nin işine yarayacaktır. Zira tıpkı Ukrayna ile savaşa girişen Putin gibi Cinping’in de uzun bir süre alacak sıcak çatışmanın içine çekilmesi işten bile değildir. Böylece, askerî  gücü zayıflayan ve dünyadaki barışçıl imajı zedelenen Çin, bu savaşın büyük ihtimalle kaybedeni olacaktır. Böylece yeni Trump yönetimi Çin’i çevreleyen Güney Kore, Filipinler ve hatta Hindistan gibi müttefiklerine her türlü desteği vererek tıpkı Rusya’ya yaptığı gibi Çin’in de kendi bölgesinde çıkacak bir savaşla meşgul olmasını sağlayacaktır. Bu da kuşkusuz Panama Kanalı, Grönland gibi stratejik öneme haiz bölgelerde ABD’nin elini rahatlatacaktır.

Deniz yollarının kontrolü ebette ki enerji ve finans meseleleri ile ilgilidir. Son zamanlarda bölgemizde de ortaya çıkan ilginç bir gelişme oldu. 2025’in ilk günü, Rusya’dan çıkıp Ukrayna üzerinden Avrupa Birliği ülkelerine yapılan gaz sevkiyatı, Kiev’in Gazprom'la vardığı 5 yıllık anlaşmayı yenilemeyi reddetmesiyle durdu. Diğer yandan Rusya, Türk Akımı Boru Hattı'yla hâlen Karadeniz üzerinden Macaristan, Türkiye ve Sırbistan'a gaz gönderebiliyor. Türkiye hâlihazırda Rusya için büyük bir pazar; Rusya’nın Türkiye’nin doğal gaz ithalatındaki payı Ekim’de yüzde 43,5’ti. Petrol ithalatında da yüzde 50’yi aşan oranlar mevcut… İşte bu dengeler Türkiye’nin Suriye’de elini güçlendirmektedir. Zira gazını Avrupa’ya satmakta gittikçe daha çok engellenen Rusya için Türkiye gittikçe daha önemli hâle gelmektedir. Esed zulmünden sonra istikrara kavuşan Suriye üzerinden geçecek olan Katar gazı projesi de Avrupa’nın  Rus gazına bağımlılığını tümden ortadan kaldıracak ve kömür kullanımını sıfıra indirme hedeflerine katkı sağlayacaktır. Sözün özü, Suriye’de Esed sonrası değişen dengeler sadece bölgesel değil küresel denklemleri de altüst edecektir. Bakmayın siz Avrupa basınında yer alan Eş-Şara’nın Almanya Dışişleri Bakanı Baerbock’un elini sıkmadığı haberlerine... Esas olan uluslararası ilişkilerde çıkarlar ve para meseleleridir.