İstanbul Medipol Üniversitesi İletişim Fakültesi Öğretim Görevlisi Dr. Hacı Mehmet Boyraz, 29 Mayıs 1993 yılında gerçekleştirilen ve 5 Türk'ün hayatını kaybettiği Solingen katliamının 31'inci yılı dolayısıyla, Almanya'daki ırkçı saldırılara ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
Boyraz, Solingen katliamının, Türkleri hedef alan saldırıların en vahşi örneklerinden biri olduğunu, saldırıda 5 Türk vatandaşının hayatını kaybettiğini 14 kişinin de yaralandığını, eylemin ırkçı saiklerle gerçekleştirilen bir terör eylemi olarak tarihe geçtiğini söyledi.
Almanya'da Solingen katliamının "ayak seslerinin" saldırıdan birkaç ay önce Mölln'de gerçekleştirilen bir başka saldırı ile geldiğini belirten Boyraz, şöyle devam etti:
"Solingen’den yaklaşık 3-4 ay önce 23 Kasım 1992 tarihinde Almanya’nın Mölln şehrinde yine bir ırkçı terör saldırısı gerçekleştirilmişti. Bu saldırıda Arslan ailesinin evi kundaklanmış, 3 Türk hayatını kaybetmişti. Esasında Almanya’nın bu konu üzerinde bir çalışmasının olmadığını da buradan görmek mümkün. Çünkü bu saldırı adeta Solingen’in hazırlığı niteliğinde. Solingen’in ayak seslerini biz ta Mölln'den duymuştuk."
ALMANYA'DA HÜKÜMET IRKÇI SALDIRILARA KARŞI ETKİLİ ÖNLEMLER ALAMIYOR
Solingen katliamının ardından Almanya'da Türkleri hedef alan saldırılara verilen cezaların yetersiz olması nedeniyle bu tür olayların yıllar boyunca devam ettiğine değinen Boyraz, 2008 yılında ülkenin güney batısında, 2020 yılında Hanau'da, 2024 yılında yine Solingen'de ve Düsseldorf'ta ırkçı saikli kundaklama saldırılarının yapıldığını, bu saldırılarda Türk vatandaşının hayatını kaybettiğini ve bazı dosyalar hakkında hukuki açıdan takipsizlik kararı verildiğini söyledi.
Boyraz, Almanya'daki ırkçı saldırıların yalnızca Türkleri hedef almadığını, özellikle aşırı sağın da yükselişi ile birlikte "ülkeye ait olduğu düşünülmeyen" yabancıları hedef alan pek çok saldırının hemen her gün yaşandığını anlatarak, "Alman toplumuna ait olmayan herkese yönelik bir nefret söylemi, ırkçı saldırı eğiliminin arttığını görüyoruz. Bu saldırılar yalnızca Türkleri hedef almadığı gibi Alman hükümetinin bu konuda yeterli adımları atmaması ve kararlı bir mücadele politikası yürütmemesi nedeniyle yaşanmaya, herkesi hedef almaya devam ediyor." görüşünü paylaştı.
Alman hükümetinin ırkçı saldırılara karşı faillere caydırıcı cezalar vermediğini, bu nedenle Solingen'den bu yana onlarca Türk ve yabancı asıllı kişinin saldırılara uğramaya devam ettiğini vurgulayan Boyraz, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Solingen saldırıları neticesinde 4 Neonazi gözaltına alınmış, hukuki süreç başlatılmıştı. Yürütülen hukuki süreç neticesinde saldırganlar yalnızca 15 yıl hapis cezası ile cezalandırıldı. Bu kişiler saldırıyı 1993 yılında gerçekleştirdiler, 2008 yılı itibarıyla serbest kaldılar. Yani bu kişiler Almanya’da rahatlıkla elini kolunu sallayarak serbest bir şekilde gezebiliyorlar. Sadece Solingen değil, sonrasında meydana gelen saldırılarda da Alman hükümeti sınıfta kaldı. Neonazi fikriyle kararlı bir mücadele sergilemediği gibi yakalanan zanlılara da hukuki açıdan yüksek, caydırıcı cezalar verilmedi. Bunun yanı sıra bu tür saldırıları önleyebilecek tedbirler alınmadığı için 31 yıl sonra yine bu saldırılar yaşandı, yaşanmaya devam ediyor ve maalesef devam edecek."
ALMANYA IRKÇILIĞA KARŞI NE YAPABİLİR?
Boyraz, Almanya'nın Solingen'den ders çıkarmadığı için bugün gelinen noktada aradan geçen 31 yıla rağmen saldırıların azalmak yerine artış göstererek devam ettiğinin altını çizerek, ülkedeki neonazi ve ırkçılık ile mücadele politikalarındaki işleyişte büyük eksiklik, aksaklık ve ihmaller bulunduğunu söyledi.
Almanya'daki ırkçılık konusu ile ilgili eski Şansölye Angela Merkel'in "Irkçılık bir zehirdir ve maalesef bu toplumda var ve birçok suç unsuru bu zehir kaynaklı" ifadesine atıfta bulunan Boyraz, "Alman devleti ortada bir problem olduğunun farkında ancak ortada bir kurumsal ırkçılık meselesi var. Kişilerin ve grupların ötesinde devletin her kademesine sinen bir ırkçılıktan bahsediyoruz." değerlendirmesini yaptı.
Boyraz, NSU davaları ile ilgili Almanya'nın Hessen eyaletindeki yerel hükümetin "soruşturma belgelerindeki bilgileri siyasi ve politik açıdan hassas" bulması sebebiyle dosyalar hakkında 120 yıl süreyle gizlilik kararı almak istemesinin, Almanya'daki kurumsal ırkçılık bakış açısının bir yansıması olduğuna işaret ederek, şu ifadeleri kullandı:
"NSU davasıyla ilgili çok tartışılan bir ayrıntı var. Almanya’nın Hessen eyalet hükümeti aldığı karar itibarıyla NSU soruşturma dosyasının içeriğine yönelik 120 yıl erişim yasağı getirmişti. Bu süre tepkiler nedeniyle 30 yıla indi. Bu kararın nedenine ilişkin, 'konu ile ilgili yürütülen soruşturmada, belgelerdeki bilgiler siyasi ve politik açıdan hassas' denildi. Buradan çıkan sonuç şu: Almanya’da derin devletin, istihbaratın içerisinde olduğu bir durumdan bahsediyoruz. Demek ki ortada üstü kapatılması gereken ve gizlenmek istenen bir durum var. Devlet ve istihbarat ile ırkçı yapılar arasında maalesef bir yapının olduğunu söyleyebiliriz."
Alman polis ve istihbarat teşkilatlarının içerisinde ciddi bir Neonazi yapılanmasının da bulunduğuna dikkati çeken Boyraz, 2020 yılında 29 polis memuru hakkında Neonazi sempatizanı olmak suçlamasından işlem başlatıldığını, sadece Berlin’de ırkçılık ile ilgili 364 dosyanın benzer görüşlü polis memurları tarafından sümen altı edildiğini, buradan, Almanya’da bizzat güvenlik güçleri ve istihbarat ile Naziler arasında organik bir bağ olduğunu gösterdiği sonucunun ortaya çıktığını belirtti.
Almanya'nın Neonazi ve ırkçılık ile mücadelede atması gereken belli başlı adımların bulunduğuna vurgu yapan Boyraz, sözlerini şöyle tamamladı:
"Alman hükümetinin önümüzdeki süreçte bu sorunla mücadele edebilmesi ve yeni Solingen'lerin yaşanmaması adına önemli bir ödev listesi bulunuyor. Almanya önce, sadece sözde değil icraatları ile de bu sorunun varlığını kabul etmesi gerekiyor. Almanya’da hükümete bağlı olan ırkçılıkla mücadele ajansının daha geniş bir bütçe ve personel ile çalışma yürütmesi gerekiyor. Bu ajansın daha işlevsel hale getirilmesi gerekiyor. Almanya’da ırkçı söylem ve saldırıları gerçekleştiren kişilere yönelik cezai yaptırımların artırılması gerekiyor. Solingen’deki faile 15 yıl hapis cezası verdiğiniz zaman bu caydırıcılığı sağlayamıyorsunuz. Almanya'daki yargı organlarının ırkçı ve aşırı sağ saldırıları dosyalarına çok fazla takipsizlik kararı verdiğini görüyoruz. Bunun önüne geçilmesi gerekiyor, aksi taktirde faili caydıramıyor, yeni bir işlem yapabilmeniz de mümkün olmuyor. Bunun yanı sıra cami ve mescitlere, tıpkı sinagoglara yapıldığı gibi koruma polisleri gibi korumaların tahsis edilmesi gerekiyor. Almanya’daki ırkçılığın en çok beslendiği alanlardan biri olan medyaya da yaptırım ve cezai işlemlerin artırılması gerekiyor. Bunlar yapılmadığı müddetçe maalesef Almanya’daki ırkçı eylemlerden bahsetmeye devam edeceğiz."