6 Şubat Kahramanmaraş merkezli depremlerin üzerinden tam iki yıl geçti. Ülkemizin neredeyse üçte birini etkileyen bu felaket, hepimiz için çok ağır bir acıydı.
Ben depremin ikinci günü Osmaniye’de, üçüncü günü ise Kahramanmaraş’taydım. Sonraki süreçte Hatay, Adıyaman, Şanlıurfa, Diyarbakır, Adana ve depremden etkilenen tüm diğer şehirleri il il, ilçe ilçe gezdim. Bu süreç boyunca yaklaşık 40 gün deprem bölgesinde kaldım ve tüm ziyaretlerimi kendi imkânlarımla gerçekleştirdim.
Karınca kararınca; depremi yaşamış, acı çekmiş vatandaşlarımıza dokunmak istedim. Belki bir taşı kaldırırım, belki bir yüreğe dokunurum diye yola çıktım. Bazen çorba, bazen çocuklara oyuncak dağıttık.
Pazarcık’ta yaşadığım bir anıyı hiç unutamam. Bir sürü unutulmayacak acı hatıra var... Çadır kentleri dolaştığım sırada çocuklarla ilgilenirken bir çocuğa, büyüyünce ne olacağını sordum. Aldığım cevap, "AFAD gönüllüsü olacağım." oldu. Bu anıyı sosyal medyada paylaştığımda bazıları benimle dalga geçti. Ancak orada çocukların videolarını ve görüntülerini paylaşmak istemedim. Paylaştıklarım da oldu ama bu özel anıyı paylaşmadım. İnsanların acılarını küçümseyenler, yanlış bilgi yayarak nasıl ki baraj patlamadığı hâlde baraj patladı algısını yapıp belki o esnada yüzlerce ya da binlerce insanın ihtiyacı olan desteği almamasını sağladılarsa bunlar gibi kötücül yaklaşımlar, toplumun desteğini engelleyenler her zaman vardı.
Ama bir gerçek var; ilk günden itibaren iyiliği büyüten, yayan ve halkın yanına koşan kamu kurumlarımız, sivil toplum örgütlerimiz, insanlarımız vardı. Kimisi hijyen seti, kimisi ekmek, kimisi su alıp araçlarına yükleyerek deprem bölgesine koştu. Kahramanmaraş’a giriş yaptığımda gördüklerim, sanki bir kıyamet filmi sahnesi gibiydi. Hatay merkezi yok olmuştu, Adıyaman benzer bir kaderi paylaşmıştı. Allah bir daha böyle acılar yaşatmasın.
Bu süreçte çok dolaştım, çok insanla sohbet ettim. Şehrini söylemeyeyim, konuştuğum bir hanımefendi, "Tayyip gitsin istiyoruz ama önce şu deprem konutlarımızı yapsın, sonra gitsin." dedi. Çünkü desteklediği partinin bu konutları kısa sürede yapabileceğine inanmıyordu. Üstelik katılım bedeli alınmayacağını vadetmişlerdi.
Deprem konusunda siyaset çok konuşmadım. O dönemde davet edildiğim tartışma programlarına katılmadım. 40 gün boyunca ekranlarda gündelik siyaset
konuşmadım. Çünkü bu konu siyasetin ötesinde, herkesin ortak sorumluluğuydu. Kurumsallaşamamanın ve kurallara uymamanın getirdiği bir hatalar silsilesiyle karşı karşıyaydık.
İki önemli husus dikkatimi çekti.
1999 depremi öncesinde yapılan binaların kalitesi çok düşüktü. Tel gibi demirler kullanıldığını ben Kahramanmaraş’ta gördüm. Kahramanmaraş’taki Ebrar Sitesi'nde ve Osmaniye’deki Barış Sitesi'nde bunu açıkça gördüm. İnsanlar umutla sevdiklerini, torunlarını, evlatlarını beklerken günler sonra canlı çıkarılanlar olduğu gibi evlatlarına kalkan olup üzerlerine kendilerini siper edip birlikte can veren ana babalar vardı. Eşini çocuklarını dışarıya çıkarıp, ondan sonra kendisi çıkmak isteyen babalar enkaz altında kalmışlardı. Buna benzer bir sürü hikayeler birikmiş durumda ama bu mesele deprem kuşağında olmamız sebebiyle en temel sorun olarak karşımızda duruyor.
Aynı sokakta, aynı mahallede bir bina yıkılırken yanındaki bina sapasağlam duruyordu. Demek ki kurallara uygun yapılan binalar ayakta kalabiliyormuş.
Devletin tüm kurumları, bakanları, valileri deprem bölgesinde seferber olmuştu. Kahramanmaraş’ta Süleyman Soylu, Gaziantep’te Murat Kurum, Hatay’da Hulusi Akar, Adıyaman’da Adil Karaismailoğlu, Şanlıurfa’da Bekir Bozdağ sahadaydı. Malatya’da ise Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy tüm turizmcileri Malatya için seferber etmişti. Ekibiyle birlikte sahada mücadele ediyorlardı.
Ancak bazı siyasi partiler deprem bölgesine yalnızca turistik gezi yapar gibi gitmişti. Cumhurbaşkanı Erdoğan ve MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli ise aktif bir şekilde sahada çalışmalar yürüttü. AFAD merkezinde koordinasyonu sağlayan isimlerden biri de Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay’dı.
Ne yazık ki İstanbul ve Ankara belediyelerinin yeteri kadar sahada olmadığını gördüm. Özellikle Hatay’da Konya Belediyesi, Kahramanmaraş’ta Kayseri Belediyesi çok aktifti. Allah bir daha böyle bir felaketi yaşatmasın ama bu süreçten gerekli dersleri alıp gelecekte aynı hataları tekrarlamamalıyız.
Adıyaman’da unutamadığım bir görüntüyle karşılaştım. Bir defter sayfasında "Kurallara uy." yazıyordu. Ancak kurallara uymayan bazı ahlaksızlar yüzünden belki de bu çocuğumuz şu an hayatta değil… Eğer Allah’ın ve kulun koyduğu kurallara uyarsak, depremlere karşı önlem alırsak afetleri en hafif hasarla atlatabiliriz. Aksi takdirde ağır bedeller ödemeye devam ederiz.
Bugüne kadar deprem konutlarının büyük bir kısmının tamamlandığını gördük. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı da bugün deprem bölgesinde, çalışmaların geldiği noktayı göstermek için orada bulunuyor. Biz de davet edildik ancak program yoğunluğumuz nedeniyle katılamadık.
Şu ana kadar:
- 11 ilde 174 ayrı alanda 1.900 şantiye,
- 1.581 köy evi şantiyesi,
- Toplam 3.481 şantiyede 182.000 kişi çalışmalarına devam ediyor.
24 Ocak 2025 itibarıyla:
- 201.580 konut ve iş yeri teslim edildi.
- 2025 yılı sonunda toplam 452.983 konutun teslimi hedefleniyor.
Binaları tekrar inşa edebiliriz ama kaybettiğimiz canları ve kaybolan hatıraları yerine koyamayız. Bu da bize çok önemli bir ders veriyor.
Yine Bolu’daki yangın faciası bize mevzuat eksikliklerinin de giderilmesi gerektiğini gösterdi. Ama ne yazık ki bu eksiklikleri görmek için bir felaket yaşamamız gerekti. Umarım aldığımız önlemler sayesinde başka felaketler yaşamayız.
Yakınlarını kaybedenlere Allah’tan sabır diliyorum. Bir babanın, günlerce enkaz başında çocuğunu bekleyişini anlatmak mümkün değil. Ama şunu da gördüm: Kahramanmaraş’ta evlatlarını ve evlerini kaybeden kadınlar, kısa süre sonra başka insanların yaralarına merhem olmak için gönüllü olarak çalışmaya başlamıştı. Biz büyük bir milletiz!
Dünyanın 41 ülkesinden yardımlar geldi. Ancak gelen kolilerden birinde yazan şu söz beni derinden etkiledi:
"Nuru Paşa’yı unutmadık." - Azerbaycan.
Biz de unutmadık, unutmayacağız! Kaybettiğimiz canları, yaşadığımız acıları asla unutmayacağız. Yine unutmayacağımız başka bir husus, acımızda kimlerin yanımızda olduğu ve “Onlar AKP seçmenleri, ölsünler!” diye sosyal medya paylaşımı yapan, içlerine kötülük nüfuz etmiş, insanlıktan nasibini almamış tipler. Bunlar birçok olayda gördük ki hep varlar ve olacaklar ve bunların kötülük yayması gibi biz de iyiliği yayacak, hakkı tutup kaldıracağız.