Washington Post’tan tutun Le Monde’a, Times of Israel’e ve Al Jazeree’ye kadar adını burada sayamadığım pek çok yabancı gazete, Abbas’ın Türk parlamentosunda zikrettiği “Hayatıma mal olsa bile Gazze’ye gideceğim.” cümlesini başlık yapmışlardır.
Abbas’ın Türk parlamentosundaki konuşması ve Türk parlamenterlerce ayakta alkışlanması, dünya basınının elbette ilgisini çekmiştir. Çünkü Cumhurbaşkanımız Erdoğan’ın da katıldığı 45 dakikalık bu konuşma, Netenyahu’nun ABD Kongresi’nde yaptığı ayakta alkışlanan konuşmasına bir cevap niteliğinde olmuştur.
Gönül isterdi ki Abbas ile birlikte Heniyye de o kürsüde olup beraber konuşma yapsalardı. İşte o zaman siz görün TBMM’deki coşkuyu…Ancak hâlâ akıl erdiremediğim biçimde Heniyye, sanki bile bile Tahran’a ölmeye gitmiştir. Çünkü bu tebrik ziyareti -çok mu gerekliydi anlayamadığım bir ziyaret- Heniyye’nin en çok siyonistler tarafından tehdit edildiği bir zamanda gerçekleştirilmiştir.
Aslında hem El-Fetih hem de Hamas, yanlış politikalar izleyerek bu günlere gelmişlerdir. Filistin davasını belli bir ideolojiye indirgeyerek bakarsanız Filistinlilere zarar vermiş olursunuz. Dolayısıyla 90 yaşına gelmiş bir lider olarak Mahmud Abbas’ın bazı kesimlerce eleştirilmesi son derece doğaldır. Ancak örgütler ve liderleri değil, şu anda Filistin halkı önemlidir. Hamas’tan önce de El-Fetih’ten önce de Filistin halkı asırlardır o topraklarda yaşadı ve yaşayacaktır.
Türkiye açısından Gazze meselesi bir beka meselesidir. Çünkü Gazze, Filistin’den sonra Anadolu toprakları hedeftedir. Videosunu seyrettiğimiz ABD'li emekli Albay Mcgregor’un, “Türkiye'ye saldırmaları için Suriye'de güçlerimizi hazırlıyoruz şu anda. Kimleri mi kast ediyorum? PKK halkın mücahitleri örgütü ve bazı farklı örgütleri silahlandırıyor ve eğitiyoruz. Türkler de bunun farkındalar. Bundan çok rahatsızlar. Bunu geçmişte de yaptık.” sözleri aslında Ankara’ya aba altından sopa göstermektir. Hem de Ankara-Şam diyaloğuna zemin hazırlanmaya çalışılırken bu videonun dolaşıma çıkarılması hiç de rastlantı değildir. Hâlihazırda Türkiye-Rusya-Suriye arasında Suriye’nin geleceği konusunda bir antlaşmanın yapılması, İsrail ve ABD’nin en son isteyeceği şeydir. Irak’ın kuzeyinde de şu anda Türkiye ve İran’ın karşı kamplarda yer alması, en çok İsrail ve ABD’nin ekmeğine yağ sürmektedir.
Sözün özü, ABD, bölgeyi dizayn ederken Rusya’yı Kursk’ta hezimete uğratarak aslında Doğu Akdeniz’de ve Ortadoğu’da gücünü tahkim etmektedir. Filistin meselesinde İsrail ile Hamas arasındaki ateşkes görüşmelerinin fiyasko ile sonuçlanmasının sebebi, İsrail’in, ABD’yi arkasına alarak saldırganlığına rahatça devam edebileceğinden emin olmasıdır.
Dolayısıyla hâlihazırdaki tablo pek de iç açıcı değildir. Geçen haftaki (12 Ağustos) yazımda da belirttiğim gibi İran, İsrail’e karşı kayda değer bir misillemede bulunmayacaktır demiştim. 31 Temmuz’dan beri İran’ın misillemede bulunmasını bekliyoruz ama dediğim gibi henüz İran’dan bir hareket yok. Çünkü kurumlarının içine sızarak İran’ı da zayıflattılar. Bu durum, İsrail’in daha da saldırganlaşmasına yol açmaktadır.
İsrail’in bu kadar cüretkâr ve saldırgan olması hiç kuşkusuz Türkiye’nin PKK terörüne karşı mücadelesine de büyük zarar verecektir. 2003 yılından itibaren basında yer alan fotoğraflardan da biliyoruz ki İsrail, PKK’ya askerî eğitim vermektedir ve desteklemektedir. Dolayısıyla dış politikadaki gelişmeleri izlerken bu meselelerin aynı zamanda iç politika konuları olduğunu her zaman hatırlamalıyız.
Aynı anda İzmir, Aydın, Muğla, Manisa, Bolu ve Karabük’te yangınların çıkması pek normal değilse de bizlerin vatandaş olarak ormanlarda ateş yakmamamız ve orman olsun olmasın hiçbir şekilde yere çöpümüzü atmamız lazım. Bu konuda devletin büyük cezalar getirmesi dileğiyle. Etkilenen tüm vatandaşlarımıza geçmiş olsun.