Fransa'nın başkenti Paris'te 12 Aralık 2015'te düzenlenen Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi 21. Taraflar Konferansı'nda (COP21) kabul edilen Paris Anlaşması, 4 Kasım 2016'da yürürlüğe girdi. Kyoto Protokolü'nün sona erme tarihi olan 2020 sonrası iklim değişikliği çalışmalarının düzenlenmesi amacıyla hazırlanan anlaşmayla, küresel ortalama sıcaklık artışının, sanayi öncesi seviyelerin 2 derece altında tutulması ve mümkünse 1,5 dereceyle sınırlandırılması hedefleniyor.

Paris Anlaşması'nı imzalayıp daha sonra anlaşmadan çekilen tek ülke Amerika Birleşik Devletleri (ABD) olurken bu gelişme iklim düzenlemelerine karşı çıkan Donald Trump'ın ilk başkanlık dönemi sırasında, 2020'de yaşandı.

Trump'ın ikinci kez girdiği başkanlık seçimini kaybetmesinin ardından 20 Ocak 2021'de ABD'nin yeni başkanı olarak göreve başlayan Joe Biden, ülkesinin Paris Anlaşması'na yeniden taraf olmasını sağladı. Ancak ABD'de 5 Kasım'da yapılan başkanlık seçimini kazanan Trump'ın, 20 Ocak 2025'te yemin ederek görevine resmen başlaması sonrasında Paris Anlaşması'ndan tekrar çekileceği tahmin ediliyor.

"Anlaşmaya uyulmadığı durumda yaptırım yok"

Tarafların uluslararası anlaşmalara dahil olma ve çekilme süreçlerine dair soruları yanıtlayan Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Kamu Hukuku Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Meltem Sarıbeyoğlu Skalar, uluslararası anlaşmaları; uluslararası hukuk kişileri arasında, uluslararası hukuk alanında yeni bir durum oluşturan, değiştiren veya sona erdiren irade uyuşmaları şeklinde tanımladı.

Çok taraflı bir anlaşmanın taraflarından birinin anlaşmadan çekilebileceğini, bir anlaşma metninde, iki taraflı bir anlaşma ise fesihle ilgili, çok taraflı bir anlaşmaysa çekilmeyle ilgili bir hüküm bulunduğunu belirten Skalar, Paris Anlaşması'nın 28'inci maddesinde anlaşmadan çekilme usulünün düzenlendiğini kaydetti.

Fesih veya çekilmenin ilgili anlaşmanın bu konudaki hükmüne göre yapıldığı bilgisini veren Skalar, ilgili anlaşmadan çekilen tarafın, yasaklı bir hüküm bulunmadığı müddetçe anlaşmaya yeniden dahil olabileceğini, devletin, kendi iç hukukunun bir uluslararası anlaşmayla bağlanma usulünü öngören kuralları uyarınca o anlaşmaya taraf olabileceğini aktardı.

Paris Anlaşması'nın 20'nci maddesi uyarınca anlaşmanın imzaya açık olduğunu ifade eden Skalar, "Yürürlüğe girmiş uluslararası anlaşmalar, taraf devletleri bağlar. Taraf devletlerce iyi niyetli şekilde ve ahde vefa ilkesi doğrultusunda uygulanmak zorundadırlar. Hatta bir uluslararası anlaşmaya onay, kabul gibi bir son işlemle kendisi açısından henüz bağlayıcılık kazandırmamış ama imzacı olmuş bir devlet dahi imzasını geri çekene dek anlaşmanın konu ve amacına aykırı tutumlardan kaçınmak zorundadır. Paris Anlaşması'nda, anlaşmaya uyulmadığı durumda yaptırım uygulanmasını öngören bir hüküm bulunmamaktadır." diye konuştu.

ABD yönetiminin 3 Eylül 2016'da Paris Anlaşması'nın kabul belgesini depozitere teslim ettiğini, 4 Kasım 2019'da da anlaşmadan çekilme kararını Genel Sekreter'e bildirdiğini anlatan Skalar, bu çekilmenin, anlaşmanın 28'inci maddesinin birinci ve ikinci fıkrasına uygun olarak 4 Kasım 2020'de yürürlüğe girdiğini anımsattı.

Türkiye’de 2024 yılında en çok arananlar açıklandı Türkiye’de 2024 yılında en çok arananlar açıklandı

Paris Anlaşması'ndan 28. maddedeki usul uyarınca çekilmenin mümkün olduğu bilgisini paylaşan Skalar, süreci şu şekilde özetledi:

"Bu Anlaşmanın bir taraf için yürürlüğe girdiği tarihten itibaren 3 yıl sonra, o taraf, depozitere yazılı bildirimde bulunarak anlaşmadan çekilebilir. Bu çekilme, depoziterin çekilme bildirimini aldığı tarihten itibaren bir yılın bitiminde veya çekilme bildiriminde belirtilen daha sonraki bir tarihte yürürlüğe girer. Bu hükme göre ABD, depozitere çekilme bildirimini yaptığı tarihten itibaren bir yılın bitiminde Paris Anlaşması'ndan çekilmiş olacaktır. İlgili maddede öngörülen usul doğrultusunda anlaşmadan çekilmek mümkündür."

"ABD'siz Paris Anlaşması 2100'de 3,6 derece sıcaklık artışı anlamına geliyor"

Türk-Alman Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi İktisat Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Elif Nuroğlu, Paris Anlaşması'na göre gelişmiş ülkelerin, gelişmekte olan ülkelerin iklim değişikliğiyle mücadele kapsamındaki harcamalarının bir kısmını karşılamakla yükümlü olduğunu, Trump'ın, ABD'yi 3 trilyon dolar ve 6,5 milyon istihdam kaybına neden olduğu gerekçesiyle anlaşmadan geri çektiğini belirtti.

ABD'nin anlaşmadan ayrıldıktan sonra Yeşil İklim Fonu'na ayıracağı ödemeyi başka yatırımlarda kullanarak ekonomik fayda elde edebileceğini ifade eden Nuroğlu, "Trump, Paris Anlaşması'nın kendilerini kömür endüstrisi ve fosil yakıtlar konusunda sınırlandırdığını düşünüyor ve ABD'nin kömür ve petrol endüstrisini geliştirmek için anlaşmadan çıkacağını söylüyordu. ABD gibi küresel emisyonların yaklaşık 5'te 1'inden sorumlu bir ülkenin anlaşmadan çekilmesi anlaşmaya sadık kalan ülkeler için öncelikle motivasyon kaybı, daha sonra da fonların azalması anlamına geliyor. Paris Anlaşması'nda her ülke kendisi için emisyon azaltıcı hedefler belirliyor ve 5 yılda bir bu hedefleri gözden geçiriyor. En çok emisyon üreten ülkelerden birisi oyundan çekildiği takdirde geride kalanların oyunu yeniden tasarlaması ve eldeki imkanlarla tekrar plan yapması gerekiyor." şeklinde konuştu.

ABD'nin Paris Anlaşması'ndan çekilmesinin ekonomik etkilerinin net şekilde ölçülemediğini ancak BBC'nin tahminlerine göre, 2100'de ABD'siz bir Paris Anlaşması'nın 3,6 derece, ABD'nin dahil olduğu bir anlaşmanın ise 3,3 derece fazla sıcaklık artışı anlamına geldiğine dikkati çeken Nuroğlu, ABD'nin iklim hedefleri olmazsa küresel ısınmanın daha fazla artacağı ve akabinde oluşan aşırı iklim olayları ve afetlerin ekonomik etkisinin de daha yüksek olacağı uyarısında bulundu.

"Uzun vadede yenilenebilir enerji dünyamız için karlı görünüyor"

Herhangi bir ülkenin anlaşmadan çekilmesinin gelişmekte olan ülkeler için ödemesi gereken miktarı ödememesi, fonda daha az para olması ve geride kalan ülkelerin yükünü artırması anlamına geldiğini vurgulayan Nuroğlu, şöyle devam etti:

"Paris Anlaşması'ndan çekilen bir ülke kendisini iklim konusunda herhangi bir söze bağlı hissetmez ve fosil yakıt endüstrilerini desteklerken herhangi bir sorumluluk ve vicdan azabı duymaz. Paris Anlaşması, dünyadaki ülkelerin iklim değişikliği konusunda olabildiğince çok katılımlı bir ortamda aksiyon aldığı en somut platform olması açısından önemli. Eğer bir ülke ve hatta en büyük kirleticilerden birisi bu anlaşmadan çekiliyorsa bu küresel düzlemde iklim değişikliği konusunda geriye doğru adım atılması, kızıl elma haline gelen 1,5 derece hedefinden çok uzaklaşılması ve fosil yakıtların kullanımının artması anlamına gelir. Fosil yakıt endüstrisi için bu güzel bir haber. Çünkü o endüstrilerin sıfırı tüketene kadar büyüme şansı var ve henüz bu noktaya gelmediler. Doğrusu, şu an karbonlu ve bol emisyonlu üretim daha ucuz ve ülkeler hala bu yolu takip ederek büyümelerine devam edebilir. Ancak uzun vadede yenilenebilir enerji dünyamız için karlı görünüyor."

ABD'nin Paris Anlaşması'ndan çekilmesini küresel iklim değişikliği konusundaki liderliği AB'ye devredeceği bir adım olarak nitelendiren Nuroğlu, AB'nin COP29'da gündemi belirleyerek istediğini almasının, bu durumun en büyük kanıtı olduğu değerlendirmesinde bulundu.

Kaynak: AA