Âhirete imanı gerekli kılan pek çok neden vardır. En başta Allah’ın ilk peygamber Hz. Âdemden beri gönderdiği peygamberler, ölüm sonra hayattan, kıyametten, haşirden, hesab gününden, cennet ve cehennemden söz etmişlerdir. Akıl âhiretin varlığını kavramada bize yardımcı olur. Dikkatlice düşündüğümüzde âhiretin varlığını kabul etmenin çok mantıklı, psikolojik ve sosyolojik olarak da gerekli olduğunu görürüz. Âhiret günü Allah’ın emriyle mutlaka gerçekleşecektir. Fakat biraz düşününce âhiretin olması gerektiği sonucuna da zaten varırız. Şöyle ki ;
1- Dünya insan için bir imtihan yeri ve zamanıdır. Kur’ân-ı Kerim’de “O, hanginizin daha güzel amel ve harekette bulunacağını imtihan etmek için ölümü ve hayatı yaratandır.” (Mülk, 67/2 )Dünyada insana akıl ve irade verilmiş, peygamberler ve kitaplarla doğru ve yanlış yollar gösterilmiş, iyi ameller işlediği takdirde mutluluğa ulaşacağı, fenalıklar işlerse azaba uğrayacağı bildirilmiştir. Durum böyle olunca bir ömür boyu akıl ve iradesiyle serbest olarak yaptıklarrından hesap vermesi,verilen nimetleri uygun olarak kullanıp kullanmadığının sorulması gerekir.
2- Dünya kuvvetlinin zayıfı ezdiği, haksızlıkların her fırsatta işlendiği, sayısız haksızlıkların da yapılabildiği bir yerdir. Her gün sayısız cinayetler işlenir, hırsızlıklar, zulümler vb. fenalıklar işlenir. Bunların hepsinin de dünyada cezasını çekmesi imkansızdır. Eğer bu dünya hayatından sonra hesap ve ceza günü gelmezse, zulümlerin cezasız kalması, mazlumların hakkının alınmamış olması gerekir. Halbuki adalet,hakkısızlığa uğrayanın haklarının verilmesini gerektirir. İşte dünyada iyilik işleyenin ödülünü alması, kötülük işleyenin cezasını bulması, adaletin gerçekleşmesi için gereklidir.
3- Yaptığından hesap vereceğine inanan bir kimse fenalık işlerse ceza, iyilik işlerse ödül alacağını bilen bir insan hareketlerine daha bir dikkat eder. Sorumluluk duygusu olmayan âhiret inancı taşımayan bir insan, bu duyguyu yaşayan ve âhirete inanan insanlar kadar düşünceli hareket etmesi mümkün değildir. Yazılıya girecek bir öğrenci ile onun yanında tesadüfen bulunan bir kimsenin aynı durumda olacağını düşünemeyiz. Konuştuğu sözleri kasete alınan, ve başkasının onu dinleyeceğini bilen bir insanla, bunu bilmeyen bir insan arasında çok fark vardır.
4-Âhirete inanmak insan için huzur ve mutluluk kaynağıdır. Her canlı ölümü tadacaktır. Ondan kurtuluş imkanı ve çaresi yoktur. Oldukça zengin olan bir kimseye, milyarlarca liralık bir servetten, bütün bir ömür kazanıp yaptırdığı güzel binalardan, fabrikalardan ayrılmanın vereceği üzüntüyü ne giderebilir. Ömrü hastalıklarla geçen,bir gün yüzü gülmeyen bir insan âhirette sonsuz bir mutluluk bulacağına inanırsa sabreder ve gelecek umuduyla kalbinde bir huzur bulur.
5- İnsanın hayatını anlamlandırma isteği ve âhiret inancı. İnsan akıllı, düşünen ve bilen bir varlıktır. Yaratılışından getirdiği anlama, bilme, merak etme duygusu gereği olarak kendi kendine bazı sorular sormuş ve bunların cevabını aramıştır. Bunların başında gelen ve insanı en çok düşündüren sorulardan bazıları şunlardır: “Nereden geldik, nereye gideceğiz? “Bu dünya bir gün yok olacak mıdır? “Öldükten sonra yeni bir hayat var mıdır? “Ruh ölümsüz müdür? Gözlem ve deneye dayanan pozitif bilimler bu soruların cevabını veremez. Bu soruların cevabını ancak din verir. Çünkü hayatı anlamlandırma isteğinin engellenmesi durumunda insan var oluş boşluğuna düşer. Birey hiçlik ve yoklukla yüz yüze gelir. Bu durum can sıkıntısı ve var oluş kaygısı şeklinde kendini gösterir. Böyle bir insan, hayatında hedef ve gayesinden uzak olarak yaşar. Dinimizin temel kaynağı olan Kur’an “Bizim Allah’tan geldiğimizi ve Allah’a döneceğimizi” (Bakara, 2/185) bildirerek, âhiret hayatının var olduğunu haber veriyor.