Gazeteci ve akademisyenlerin en önemli görevlerinden bir tanesi hükümeti hatalı gördüğü politikalarda ikaz etmek ve çözüm için öneri ve tavsiyelerde bulunmaktadır.
Bu konuda Cumhurbaşkanımızı ve birçok bakanı yapmış olduğu başarılı icraatlarından dolayı alkışlıyor, yetmedi dualarımda muvaffak olmaları için Rabbime yalvarıyorum.
Bununla birlikte kendimce yanlış bulduğum politikalar için ikazlarda bulunmayı da bir borç biliyorum. Bu eleştirilerin bir kısmı ilgili bürokratların halkın tepkilerini öğrenmesi açısından son derece yararlıdır. Yapılan icraatların nasıl tepki gördüğünü bilmek, gerekirse halkı bazı konularda aydınlatmak için yapılan olumlu ve olumsuz eleştirileri ciddiyetle ele almak; yöneticilerin boynuna bir borçtur.
Bunun diğer siyasetçilere de faydası büyüktür. Sonuçta seçim sandıkları kurulduğunda yani halkın önüne çıktıklarında söyleyecek söz bulabilmek için bu eleştirilerden istifade edebilirler. “Falanca konuda şunlar yapıldı, filanca konuda bunları yapamadılar, biz olsaydık şöyle yapardık” diye müsbet politika fırsatı bulabilirler.
Yoksa şahsi bir beklenti veya bir çıkar için bu yazılar yazılmıyor. Fakat öneri ve tavsiyelerimden dolayı küçücük bir sorun dahi çözüme kavuşsa benim en büyük mutluluğum bu olacaktır.
25 yıldan fazla günlük makaleler yazıyorum ve bunların bazılarının ciddiye alınarak çözüm getirilmesi bu işin en güzel tarafıdır. Örneğin Askeri Şura Kararlarının yargı denetimine açılması ve ordudan atılan binlerce askerin haklarını alması için sarf ettiğim çabalar kısmen de olsa başarıya ulaştı. Elbette bu konuda sadece ben değil binlerce insanın emeği gayreti vardır. Bunları görmek insana şevk ve heyecan veriyor.
İşte şimdi de çalışma ekonomisi ile ilgili bazı makaleler kaleme alıyorum. Başta ABD olmak üzere ailelerin karşı karşıya kalmış olduğu sorunları ve buldukları çözümleri kendi ülkeme de tatbik ederek farklı bakış açılarını yansıtmaya çalışıyorum.
Ne yazık ki bürokratlardan başka hükümete yakın bilim adamı ve akademisyenler de seküler yaşamı benimsemiş, çoğunlukla toplumdan uzak kalan insanlar. Bunlardan bazıları moderniteyi adeta bir din gibi görüyor. Kendilerine dayatılan ve empoze edilen fikirlerden başka hiçbir şeyi duymak hatta konuşmak dahi istemiyorlar. Varsa yoksa kapitalist ekonomik sistemin dayattığı acımasız ve insanları modern köle haline getiren kurallar.
İnsana ve aileye önem vermeyen hatta çok uluslu şirketlerin çıkarları için kadını değersizleştirip adeta bir meta haline getiren bu kurallara karşı; birkaç söz söyleme hakkım olsa gerektir. Hükümetin ve ilgili bürokratlarında “yahu bu adam ne söylüyor?” diye en azından bir dinlemesinde yarar vardır.
Hiç kimsenin beğenmediği ve yamalı bohça haline gelen 1982 Anayasasında dahi ailenin korunması ile ilgili maddeler var. Üçüncü Bölümde yer alan Sosyal ve Ekonomik Haklar Ödevler, başlıklı bölüm “Ailenin Korunması” için düzenlenmiş. Anayasanın 41. Maddesi: Aile Türk toplumunun temelidir” diyor ve “Devlet, ailenin huzur ve refahı ile özellikle ananın ve çocukların korunması ve aile planlamasının öğretimi ve uygulanmasını sağlamak için gerekli tedbirleri alır, teşkilatı kurar” şeklinde temel esasları belirliyor.
İşte bu anayasal gereklilik çerçevesinde hükümetimizi göreve çağırıyorum. Aileyi korumanın en önemli sebebi; annelere gerekli saygının gösterilmesidir.