AK Parti kongresinden yansıyanlar

Her AK Parti kongresi öncesinde olduğu gibi bu kongrede de en çok merak edilen, yeni MKYK’nın ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın ne mesaj vereceği idi. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın hayli uzun sayılabilecek konuşmasında dikkati çeken ve öne çıkan başlıklar şunlar oldu:

KAYIT DIŞI SİYASET KABUL EDİLEMEZ

Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Kayıt dışı siyaset yapma dönemi artık kapanmıştır.” dedi. “Yeni Türkiye'de kayıt dışı ekonomiye de kayıt dışı siyasete de yer yoktur.”; bu sözlerin muhatabı elbette TÜSİAD idi.

Türkiye'deki sanayi ve iş dünyasının en büyük şirketlerinin patronlarının üst düzey yöneticilerini temsil eden bir derneğin, düşündüğünü söylemesine, çarpıtmadan gerçekleri dile getirmesine ve bilgiyi aktarmasına, ülkemizin refah içinde, mutlu, huzurlu insanların yaşadığı adil bir yer olmasını istemesine elbette kimsenin itirazı olmaz. 

Sözü değerli kılan, söyleyenin gerçekten niyetinin halis olup olmadığır. TÜSİAD’ın, maalesef geçmiş sicili nedeniyle niyeti konusunda geçer puanı olduğu söylenemez.  Toplantı sonuç bildirisindeki her cümle sorunlu değildi elbette. Tartışmalı bildirinin özünde TÜSİAD, adalet sistemimizi daha adil, vatanımızı daha güvenli, gelecek nesillerimizin güvenliği için güçlü orduya ve güçlü savunma sisteminin gerekliliğine ve sürdürülebilir kalkınmanın yoluna vurgudan ziyade muhalefet partilerinin son aylardaki eleştirilerini âdeta alt alta dizmiş gibiydi. Henüz haklarında yargının karar vermediği ve bağlı bulundukları askerî hiyerarşide ilgili kurum kararı ile ihraç edilen teğmenleri sanki siyasi bir karar veya yargı kararı ile ihraç edilmiş gibi söylemek eleştiri değildir; yanlış bilgi vermektir. Veya dizi sektöründe rakiplerine karşı tekel oluşturduğu iddiasıyla Rekabet Kurumu’na şikâyet edilen bir menajer üzerinden “İş kadınları tutuklanıyor!” algısı yaratmak yapıcı eleştiri değildir; yanlış bilgi vererek toplumda algı yaratmaktır. TÜSİAD, zamanlaması da manidar olan bu açıklaması ile üzerine yapışan “vesayetçi STK” kimliği ile kendisini yeniden hatırlatmıştır ve geçmişte seçilmiş iktidarları hedef alan, onlara yol veren ve yön veren TÜSİAD pratikleri ile örtüşmüştür.

TÜSİAD bildirisi ne kadar kabul edilemez olsa da bir hafta içinde haklarında soruşturma açılması ve başkanlarının ifadeye çağrılma biçimi doğru olmamıştır. Toplumsal gerilimlerimizi artıran TÜSİAD açıklamaları da olmasın, adliye koridorunda yürüyen bir şüphelinin koluna giren polisler de. İkiside eksik olsun...

A TAKIMINDA MİLLİYETÇİ MUHAFAZAKÂR AĞIRLIĞI

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın nasıl bir A takımı oluşturacağı konusunda çok tahminler yürütüldü ama hiçbirinde diğer partilerden bu kadar katılımın olacağı bir MKYK tahmin edilmemişti. Tüm kongrelerinde, yönetimde gençler, kadınlar ve bölge dengesini gözeten Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, MKYK’da İYİ Parti’den gelen ve milliyetçi-ülkücü kimlikleri baskın olan tüm isimlere yer verdi. Listeyi ilk aldığımda Doğu ve Güneydoğu’daki Orhan Miroglu gibi isimleri aradım. Bir önceki çözüm sürecinde yer almış ve şu anki sürecin de içinde yer alan Efkan Âlâ dışında bundan sonraki İmralı açıklamasında ve sonrasında partinin yönetimini temsilen öne çıkacak başka isim yok. Bu konuda gelen eleştirilere nispeten katılıyorum. Cumhurbaşkanı bir taraftan devlet politikası olarak “terör örgütüne silahı bıraktırırken”, milliyetçi seçmenle ülkücü seçmenin nabzını da tabana en yakın isimler üzerinden anlamak ve okumak istiyor. AK Partili milliyetçi muhafazakâr seçmenin, MHP seçmeni kadar parti bağlılığı yok. İmralı çağrısı yapan Devlet Bahçeli olsa da AK Parti’nin milliyetçi muhafazakâr seçmeni, AK Parti’den uzaklaşabilir. Bu isimler milliyetçi seçmene “Devletin gerekleri farklı, partinin fikri farklıdır.” söyleminin aktarıcısı olacaklar.

 PROF. DR. SERAP YAZICI’NIN DÖNÜŞÜ

Bir milletvekilinin, seçilmiş olduğu partiden istifa etmesi son derece anlaşılır bir durumdur. Ancak istifa ettiği partiden başka bir partiye gidip hatta başka bir partinin listesinden seçilip tekrar eski partisine gelmesinin çok çok kuvvetli, ikna edici sebelerinin olması ve tartışmalara mahal vermemesi gerekiyor. Hatta siyasi etiğe de en ufak gölge düşürmemesi gerekir. Türkiye seçmeni, siyasi hafızasında, partilerden partilere transferin hâlâ "maddi veya siyasi bir çıkar karşılığında" gerçekleştiği kuşkusunu taşıyor. Durum böyle iken ve AK Parti’nin son dönemlerini ve KHK sistemini, bir kısım politikalarını çok sert bir dille eleştirerek AK Parti’den ayrılmış Serap Hoca’nın, bıraktığı gibi bulduğu AK Parti‘ye neden geri döndüğünü, tüm bu eleştirileri karşılayacak şekilde açıklamasını dilerim.