TBMM Genel Kurulu’nda 2024 yılı bütçe görüşmelerinde AK Parti adına Grup Başkanvekilleri Özlem Zengin, Muhammet Emin Akbaşoğlu ve Abdulhamit Gül, CHP adına ise Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın ve İzmir Milletvekili Rahmi Aşkın Türeli konuştu. AK Parti Grup Başkanvekili Özlem Zengin, terör örgütü lideri elebaşı için ‘Sayın’ diyenlere tepki göstererek, “Ben onlara inat şöyle okumak istiyorum: Sayın Cebrail Dündar, Mardin; Sayın Kemal Aslan, Elâzığ; Sayın Enis Budak, Ağrı nüfusuna kayıtlı, ailesi Manisa’da yaşıyor. Cenazeyi hatırlayacaksınız. Sayın Abdulkadir İyem, Şanlıurfa nüfusuna kayıtlı, ailesi Gaziantep'te; Sayın Ahmet Arslan, Yozgat nüfusuna kayıtlı; Sayın Semih Yılmaz, Kırıkkale nüfusuna kayıtlı; Sayın Yasin Karaca, Tokat nüfusuna kayıtlı; Sayın Çağatay Erenoğlu, Sinop nüfusuna kayıtlı; Sayın Emre Taşkın, Malatya nüfusuna kayıtlı; Sayın Ramazan Günay, Afyonkarahisar nüfusuna kayıtlı, ailesi İzmir'de yaşıyor. Sayın Mehmet Serinkan, Denizli nüfusuna kayıtlı; Sayın İsmet Yazıcı, Gümüşhane nüfusuna kayıtlı, ailesi Zonguldak’ta yaşıyor. Buradan baktığımızda ne çıkıyor? Vefat edenlerin, şehit olanların bir milliyeti var mı? Hepsi bu vatanın evladı değiller mi? Ben biliyorum, evlerinde akşam bu haberi izlerken ağlamadan duran var mıydı, kalbi yanmayan, dağlanmayan var mıydı? Hangi siyasi partiye oy verirse versin, bunu kınamayan, telin etmeyen yer var mıydı? Bence yoktu. Ve biliyoruz, tabii ki ateş düştüğü yeri yakar. Allah hiç kimseye evlat acısı vermesin, çok ağır bir imtihan. Ama şunu görüyorum, ben de konuştum, işte Tokat’taki kardeşimizin babasıyla konuştum. Bize söyledikleri bir tek cümle var, bunu o kadar içten söylüyorlar ki, eminim cenazelere giden bütün arkadaşlarımız aynı şeyi işittiler: 'Vatan sağ olsun.' Başka bir ifade yok, başka bir talep de yok. O yüzden buradan baktığımda muazzam bir yüce gönüllülük görüyorum. Yani yüreği dağlanmış, ciğeri dağlanmış bir millet, evlatlarına ağlayan bir millet ve nihayetinde canı pahasına bu toprakları korumak isteyen insanlar görüyoruz” dedi.
"CHP ve DEM Parti'nin Kürt ve Alevi vurgusunu bütünleştirmek için mi, yoksa ayrıştırmak için mi devamlı olarak gündeme getirdiklerini milletimizin maşerî vicdanına havale ediyorum”
AK Parti Grup Başkanvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu ise, teröre ilişkin ortak bildiriye imza atmayan CHP ve DEM Parti gruplarına tepki göstererek, “‘Değişeceğiz’ dediler, ‘Değişim’ dediler, ne değişti diye baktık, gördüğümüz şu: Önce Kandil'in talebi doğrultusunda terörle mücadele tezkerelerine hayır dediler, sonra şehitlerimizle ve Mehmetçiklerimizle birlikte olduğumuzun vurgulandığı Türkiye Büyük Millet Meclisi ortak bildirisine imza atmaktan çekindiler. Kimden çekiniyorsunuz? Kimden korkuyorsunuz? Bu utanç gerçekten size yeter. Hiç kimse bahane uydurmasın, hakikatleri çarpıtmasın, hakikatin üstünü örtmeye çalışmasın” dedi.
CHP ve DEM Parti'nin senkronizasyon içinde birbirlerini takip ettiğini söyleyen Akbaşoğlu, “Haksız, asılsız iddia ve suçlamalarıyla Kürtlere ve Alevilere ayrımcı bir dil kullanması, her şeyden önce bu kardeşlerimize büyük bir haksızlıktır. Ayrıştırıcı, ayrımcı bir dili asla ve kata kabul etmiyoruz. Her iki partinin de 'Kürtler ve Aleviler daha az eşittir' sözü bir bühtandır ve asla kabul edilemez. Bu, açıkça hakkı ve hakikati, Kürt ve Alevi kardeşlerimizi istismardır. CHP ve DEM Parti'nin Kürt ve Alevi vurgusunu bütünleştirmek için mi, yoksa ayrıştırmak için mi devamlı olarak gündeme getirdiklerini milletimizin maşerî vicdanına havale ediyorum” şeklinde konuştu.
Sessiz devrimlerin hayata geçirilerek yaşanılan sorunların sorun olmaktan çıktığını belirten Akbaşoğlu şöyle konuştu:
“AK Parti iktidarları olarak meşruiyet ve özgürlükler temelinde birlik, beraberlik ve bütünlük içerisinde sessiz devrimleri hayata geçirerek yaşanılan sorunları sorun olmaktan çıkardık ve tüm vatandaşlarımızın özgürlüklerini genişlettik. Bunun şahidi 85 milyon halkımızdır; Türk, Kürt, Alevi, Sünni bütün insanlarımızdır. Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlarının tümü, istisnasız tümü kanun önünde eşit ve birinci sınıf vatandaşlardır, ötekileştirici ve ayrımcı dil asla ve kata kabul edilemez.”
"Avrupa'nın güvenliği, en uçtaki NATO ülkesi olan Türkiye'nin güvenliğinden geçer”
AK Parti Grup Başkanvekili Abdulhamit Gül de, 17-25 Aralık tarihlerinde polise ve yargıya sızmış paralel çetenin operasyonuyla seçilmiş hükümete darbe girişiminde bulunulduğunu hatırlatarak, “15 Temmuz'da FETÖ hain darbe girişiminde bulundu ve o gün 'Halkın iradesinden başka hiçbir güç tanımam' diyen Cumhurbaşkanımız milletimizle beraber bu hain saldırıya karşı, tüm duyarlı vatandaşlarımız ve siyasi partiler hep beraber karşı çıktı. Bugün esas itibarıyla Cumhur İttifakı'nın varoluş sebepleri de yine 15 Temmuz'a dayanmaktadır. Çünkü milletimize bir saldırı varsa, milli iradeye bir saldırı varsa 'Partim önemli değildir, benim makamım önemli değildir ülkem önemlidir' diyen bir anlayıştır. Bu anlayışı sürdürüyoruz, bu anlayışı hep beraber sürdürmeye devam ediyoruz” şeklinde konuştu.
Gül şöyle konuştu:
“PKK neden saldırıyor? Neden saldırıyor biliyor musunuz? Kuzeyimizde Ukrayna ve Kafkaslardaki karışıklık, güneyimizde Suriye’de ve Irak’taki, Akdeniz’deki karışıklıkla beraber Türkiye istikrar abidesi olarak bölgede duruyor. Türkiye'nin büyümesinden rahatsız olanlar, Türkiye büyümesin isteyenler taşeron örgütler kullanıyor. Değerli arkadaşlar, vekâlet savaşları üzerinden ülkeleri dizayn etme politikasını ortaya koyanları çok iyi biliyoruz. Bunları bildiği hâlde göz yumanları da çok iyi biliyoruz, kuklayı da biliyoruz, kuklacıları da biliyoruz. Sırtını terör örgütlerine dayayanları da biliyoruz. Ama şunu da çok iyi bilsinler ki, bu ülke terörle mücadelede hukuk çerçevesinde başarılı olacaktır ve eninde sonunda Türkiye hem bölgesel hem küresel liderliğiyle beraber terörle etkin mücadelesini yapacak ve başarıya ulaşacaktır. Türkiye, üzerinde operasyon çekilebilecek bir ülke değildir. Türkiye, üzerinde yazılacak senaryoları tarihin çöp kutusuna atabilecek muktedir bir Türkiye’dir, muktedir bir ülkedir. Ülkemiz sınırları içerisinde ve dışarısında, güneyimizde bir terör koridoru kurulmasına asla ama asla izin vermeyeceğiz. Burada, şunu da söylemek isterim: Avrupa'nın güvenliği Türkiye'nin güvenliğinden geçer. Batı ülkelerinin başkentlerinde, Batı ülkelerinde yaşayıp bu teröre destek verenler, binlerce kilometre öteden gelip benim yanı başımda Türkiye'ye operasyon yapanlara gözümü yumacak değilim; geldikleri gibi gidecekler, bu mücadeleyi de en başarılı bir şekilde vereceğiz. Türkiye, Ankara huzurlu değilse, Gaziantep, Şanlıurfa huzurlu değilse, Diyarbakır huzurlu değilse Avrupa da huzurlu olamaz. Avrupa'nın güvenliği, en uçtaki NATO ülkesi olan Türkiye'nin güvenliğinden geçer.”
"Terörü lanetliyoruz"
CHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın, Pençe-Kilit Operasyonu bölgesinde şehit olan askerlere Allah'tan rahmet, kederli ailelerine ve Türk milletine başsağlığı diledi. Günaydın, “Terörü lanetliyoruz. Türkiye'nin bölünmez bütünlüğüne, barış içerisinde yaşamasına olan inancımızı ve kararlılığımızı da ifade ediyoruz ve elbette bunun yanında Kurtuluş Savaşı kahramanı, Lozan’ın mimarı, Türkiye'yi İkinci Dünya Savaşı’na sokmayan büyük siyasetçi, 2’nci Genel Başkanımız ve 2’nci Cumhurbaşkanımız İsmet İnönü’yü de saygıyla ve rahmetle anıyorum” ifadelerini kullandı.
Günaydın, büyüme rakamlarına değinerek, “Size göre artan jeopolitik risklere, dünyada gelişen iktisadi krizlere, darbe girişiminin hala süren etkilerine rağmen AK Parti bir büyüme efsanesi oluşturmuş. Bakalım, veriler bunu teyit ediyor mu? Türkiye Zincirlenmiş Hacim Endeksi'ne göre 1923-2023 döneminde yüzde 5,4 büyümüş ortalama, dönemsel bazda en yüksek büyüme oranı 1923-1929 arasında yüzde 7,3 olarak gerçekleşmiş. Daha sonra düşünelim, 1929'daki Büyük Ekonomik Buhran, İkinci Dünya Savaşı, petrol krizi, koalisyonlar, askerî darbeler, kapitalizmin birikim krizleri, bütün bunların hepsini toplayın Cumhuriyet Dönemi boyunca yüzde 5’in üzerinde bir büyüme temposu ortaya koyabilen bir ekonomiden söz ediyoruz. Peki, siz ne yapmışsınız? 2003-2008 döneminde yüzde 6,21 büyümüşsünüz. 2009-2023 dönemi büyümeniz Cumhuriyet Dönemi toplam büyümesinin gerisinde yüzde 5,15. Demek ki ortada Türkiye'nin tarihsel büyüme oranını yakalayabilen bir büyüme temponuz yok, övünülebilecek bir şey yok. Peki, ilave edelim, acaba bu büyüme bir kalkınma çağırabiliyor mu” diye konuştu.
Faiz ödemelerine değinen Günaydın, “Yeniden Refah Partisi Genel Başkanı Fatih Erbakan burada bir konuşma yaptı ve tıpkı babası rahmetli Erbakan gibi faize ayrılan miktarları eleştirdi, bunun bakanlık bütçeleriyle oranlarını da ortaya koydu ama anlayamadığımız bir şekilde, bu konuşmayı yaptıktan sonra bütçeye olumlu oy vereceğini söyledi. Bakın, ben biraz açayım size. 21 yıllık iktidarınız var ya, '22'nci bütçemiz' diye övünüyorsunuz. Burada iç ve dış faiz lobilerine 21 yılda 2 trilyon 189 milyar TL para ödediniz. Bu, 2017'ye kadar her yıl ortalama 50 milyar TL diye gidiyordu. Sonra ne oldu biliyor musunuz? Sonra canavarlaştı bu rakamlar 2018'de 74 milyar TL, 2019'da bir yılda 100 milyar TL, 2020’de 134 milyar TL, 2021'de 181 milyar TL, 2022’de 311 milyar TL. Bu sene ne kadarı, bu senenin bütçesinin ne kadarı faize gidiyor biliyor musunuz arkadaşlar? Tam 632 milyar TL'yi faize veriyorsunuz” diye konuştu.
CHP İzmir Milletvekili Rahmi Aşkın Türeli ise, Pençe Kilit Harekâtı bölgesinde hain terör örgütünün saldırılarında şehit düşen kahraman askerlere Allah’tan rahmet, kederli ailelerine ve millete başsağlığı dileyerek konuşmasına başladı. Ulusal Kurtuluş Savaşı kahramanı, büyük devlet adamı, CHP’nin 2’nci Genel Başkanı ve 2’nci Cumhurbaşkanı İsmet İnönü’nün vefatının 50’nci yıl dönümü olduğunu söyleyen Türeli, İnönü'yü de rahmetle andı. Türeli, 1924 yılında ilk defa bütçe hazırlandığını kaydederek, “1924 bütçesinin bütçe gider tahmini 140,4 milyon lira, bütçe gelir tahmini 129,2 milyon lira, bütçe açığı 11,2 milyon lira olarak öngörülmüş. Fakat 1924 yılı şartlarında bütçe açık vermemiş, 6,8 milyon lira fazla vermiş; harcamalarda bir kısıntı yok ama gelirlerin gereğinden fazla gelmesi sonucunda bütçe fazla vermiş. Bu dönem, genç cumhuriyetin kurucularında çok ciddi anlamda denk bütçe fikri oluşmuş, bir denk bütçe yapmak, açık vermemek; dışarıdan ithalat yerine yurt içi üretimin yapılması öncelikli olmuş ve 1926 yılında denk bütçe hazırlanmış. Bakın, çok ilginçtir, iki-üç yıl üst üste denk bütçe yapılmış fakat 1929 büyük buhran, ekonomik buhran ve sonrasında yaşanan o krizin sürmesi sonucunda gene bütçede bir kısım açıklar verilmiş. Gene çok ilginçtir, cumhuriyet açısından çok önemlidir, 1927 yılında Muhasebei Umumiye Kanunu çıkartılmış. Değerli milletvekilleri, çok önemli bir kanun. 2003 yılında 5018 sayılı Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Yasası çıkana kadar Muhasebei Umumiye Kanunu geçerli olmuş. Devletin tüm mallarının yönetimi ve muhasebesi bu kanunla belirlenmiş. Ve çok ilginçtir, Muhasebei Umumiye Kanunu’yla belirlenen sistemin özelliği şu: Giderler ve gelirler tek hesaptan, tek hazine hesabından, teknik bir terimle 'tek vezne'den yapılmış. Bugün eleştiriyoruz ya; Türkiye Varlık Fonu var, döner sermayeli kuruluşlar var, bütçe dışı fonlar var, özel hesaplar var; bunların hepsinin bütçe dışında olmasını eleştiriyoruz. Kesin Hesap Kanunu'nda Sayıştay'ın da bu konuda çok ciddi eleştiriler olmasına rağmen bu aynı yanlış sistem devam ediyor. İşte, o cumhuriyet, 1927 yılında bu kanunla birlikte tek hesaptan gelirleri ve giderleri birlikte görmüş ve birlikte izlemiş. Bu da aslında onların ekonomiye, sosyal hayata bakışlarının ve o konuda başarmak istedikleri şey için bütçeyi nasıl bir araç olarak gördüklerinin en büyük nişanesidir, örneğidir diye düşünüyorum” ifadelerini kullandı.
AK Parti hükümetleri dönemlerinde neoliberal ekonomi modelinin benimsendiğini ifade eden Türeli, “Neoliberal ekonomi modeli AK Parti hükümetleri döneminde noktasına, virgülüne dokunmadan uygulanmaya devam edilmiştir. Bakın, bu model 1970'li yılların ikinci yarısında çıkmış bir modeldir ve 1980’lerle birlikte önce Amerika’da, sonra İngiltere'de ve sonra da bizim gibi birçok ülkede ve aynı zamanda IMF ve Dünya Bankası politikalarıyla önerildiği şekilde uygulanmıştır. Fakat 1990'ların ikinci yarısından itibaren başlayan krizler, 2008-2009 küresel krizi ve en son 2020 yılındaki pandemi krizi bugün artık neoliberal ekonomi modelinin uygulanamayacağını açık ve net olarak ortaya koymuştur. Çünkü bu model sonucunda dünyada küresel adaletsizlikler artmıştır, gelir ve servet eşitsizliği büyümüştür, yoksulluk artmış, kamu hizmetleri gerilemiş ve emek kesiminin sermaye kesimi karşısındaki göreli konumu gerilemiştir. Ve bu aynı zamanda çok ciddi bir küresel göç ve sığınmacı, mülteci sorununu ortaya çıkarmıştır” diye konuştu.