Aklını gereği gibi kullan

  Peygamberimiz (s.a.s.) buyuruyor ki: “Hiç kimse kendisini hidayete götürecek ya da tehlikeden alıkoyacak akıldan daha faziletli bir şey kazanmamıştır.”3 Bu hadis-i şerifte Hz. Peygamber (s.a.s.) aklın önemini belirtiyor. İnsana doğru yolu gösteren akıl en büyük kazançtır. Akla Kur’an ve onun açıklaması olan Sünnet yön verirse isabetli karar alır.

  Rasûlullah (s.a.s.) şöyle buyuruyor:  “Akıllı kimse nefsini kontrol altına alıp (her türlü günahlardan korunmaya çalışarak) ölümden sonraki hayat için hazırlık yapan; Âciz  (aklını gereği gibi kullanmayan) insan da, nefsinin hevâsına (istek ve tutkularına, kötü arzularına) uyup da Allah’tan (olmayacak şeyleri ve cenneti) temenni eden kimselerdir.”4Hadiste de görüldüğü gibi, Hz Peygamber (s.a.s.); Akıllı insanın nefsine hakim olarak günahlardan kendini koruması, ahiret için çalışması gerektiğini vurgulamakta ve aklını gereği gibi kulanmayıp, nefsinin kötü arzularına uyup, her türlü kötülükleri günahları işlediği halde, Allah’tan olmayacak şeyleri, cenneti temenni eden kimselerin yanlış yolda olduklarını beyan etmektedir.

  Allah Teâlâ şöyle bildirmektedir: “Nefsini kötülüklerden arındıran (koruyan) kurtuluşa ermiş, onu kötülüklere gömen de ziyana uğramıştır (Şems, 91/9-10) “Muhakkak nefis, olanca şiddetiyle daima kötülüğü emreder...” (Yusuf, 12/53) Nefs-i Emâre, haram-helâl gözetmeden gördüğü ve istediği şeylerden hoşuna giden şeylerin hemen elde edilmesini, isteklerinin ve arzularının derhal yerine getirilmesini ister. Hiçbir sınır (haram-helâl) tanımadan her istediğine kavuşmak ister. İşte kötülenen nefis, insanın amansız düşmanı olan bu nefs-i emmâredir. Allah Teâlâ, insanların yaşayabilmesi, kendilerini koruyabilmesi ve asıl imtihan için insanda nefis (şehvet ve öfke kuvveti) yaratmış, ayrıca şeytanı da insana musallat eylemiştir. Elbette bunda büyük hikmetler vardır. İnsanoğluna akıl, fikir vermiş böylece insanı imtihana tâbi tutmuştur.

  Nefsin istekleri hayatın devamı için gereklidir. Ancak nefis başıboş bırakıldığı zaman, aşırı istekler gündeme gelir ve insan o noktada hataya düşer. İşte dünya hayatı bir imtihan yeri olduğundan, bunu iyi bir şekilde anlayıp, Allah ve Rasûlü’nün emirlerini dinleyerek, nefsin kötü arzularına, şeytanın aldatmasına kapılmadan kendisine verilmiş olan şehvet ve öfke kuvvetini insan, aklının ve mantığının ışığı altında meşrû şekilde kullanmalıdır. Rasûlullah (s.a.s.) bir sahâbîye hitâben:  “Hanımının senin üzerinde hakkı vardır. Müsafirin de senin üzerinde hakkı vardır. Bedeninin senin üzerinde hakkı vardır. Her hak sahibine hakkını ver ”5 buyurmuştur. İnsan nefsini İslâm’ın yasaklamadığı, serbest ettiği şeylerde tatmin etmeli. Eğer nefsin istekleri ve arzuları İslâm’a uygunsa bu yerine getirilebilir, fakat bu istekler İslâm’a aykırı ise kesinlikle yerine getirilmemeli, nefsin kötü istekleriyle mücadele etmeli ki, imtihanı kazanmak mümkün olsun.

  Rasûlullah (s.a.s.) bir hadis-i şeriflerinde: “Allah’ım, huşû duymaz bir kalpten, kabul olmayan duâdan, faydası olmayan ilimden, doymak bilmeyen nefisten Sana sığınırım”6 diye duâda bulunmuştur. Nefis Allah’ın kendisine helâl kıldığı şeylerle yetinmeyip, iyi, kötü, haram, günah olan şeyleri de arzu ederek doymak bilmeyen bir arayış içindedir. Bu şekilde kişiyi günahlara götürmektedir. Dolayısıyla, kişi her aklına geleni, nefsinin her istediğini değil; helâl, câiz olanı yapmalıdır. “Hele şu günahı işleyeyim, nefsim doysun, bir daha gerek duymam” düşüncesi, şeytanî bir düşüncedir.

  Çünkü nefis doymaz, günah işledikçe, zevk aldıkça, tekrar tekrar ister. “Nefsin kötü istekleri, öyle bir canavardır ki, ona isteklerini verdikçe doyacak yerde daha da acıkır.” Çare, nefsin İslâm’a aykırı isteklerine karşı mücadele ederek onu yerine getirmemektir. Nefis insanın en büyük ve sinsi düşmanıdır. Nefis, kişiyi her türlü ahlâksızlığa ve günah olan şeylere götürerek, maddî- mânevî çok büyük zararlar vermektedir. Rabbimiz Allah (c.c.) bu gerçeği şöyle bildirmektedir: “Sana gelen her kötülük kendi nefsindendir (onun kötü arzusuna ve isteklerine uymandandır).” (Nisâ, 4/79 ) Nefsinden dolayı, basit, gereksiz şeyleri bahane eden,  kavga çıkaran ve hatta cinayet işleyen nice insan vardır. Başa gelen belâların, üzücü olayların çoğu, nefsin kötü isteklerinin yerine getirilmesinden kaynaklanmaktadır.  Nefsin içki, kumar, zina, haksızlık, hırsızlık, ahlâksızlık, haset, kin, gurur, kibir gibi isteklerine uymasından dolayı dünya ve âhirette insan perişan olmaktadır.

  Yüce Allah şöyle buyurur:  “Ve derler ki: Eğer dinlemiş olsaydık ya da aklımızı kullanmış olsaydık, cehennemlikler arasında olmazdık.”  (Mülk, 67/10) ayeti bu tür insanların durumunu dile geçirdiği gibi çevremizde her gün yüzlercesini gördüğümüz suçlu insanların durumu da aynıdır. Aklın yolu birdir, o da hak yoludur. Bu yolu kabul etmeyenler akılsızlıklarının cezasını dünya ve ahrette çekerler. Rabbimiz şöyle uyarır:  “Allah, aklını kullanmayanları iğrenç bir hayatın içinde yaşatır"(Yunus,10/100) yani, o insanlar dünyada ve ahirette mutsuz olurlar.