Elon Musk ve Donald Trump. Biri teknoloji dünyasının, diğeri Amerikan siyasetinin en çok konuşulan ismi. Yıllarca ayrı kulvarlarda, sisteme meydan okuyan açıklamalarıyla gündeme geldiler. Bugün, “müttefik” olarak karşımızdalar.
Bu ittifakın zemini, Amerikan siyasetinde süregelen mevcut düzeni değiştirme hedefiyle mayalandı. Trump, “unutulmuş Amerikalılar” olarak tanımladığı kitleye kendini “halkın temsilcisi” olarak pazarlarken; Musk, aynı halkın “kümülatif sesinin” karar verici olması gerektiğini savundu. Kurulu düzenin dışında ve halkın yanında bir siyasi perspektif çizdiler. Bu antielitist, popülist yaklaşım, ikisini siyasette de aynı çizgide buluşturdu.
İkisi de büyük medya kuruluşlarının, toplumun iradesine değil, bir avuç elitin çıkarlarına hizmet ettiğini söyledi, haklılardı. Medyayı halkın “kümülatif sesi” değil, yalnızca bir avuç elitin gücü yönlendiriyordu. Elon Musk şikâyet etmekle kalmadı; New York Times, Wall Street Journal, Washington Post gibi devlerin karar verici konumda olduğu bir medya dünyasına karşı kendi alternatif platformunu yarattı ve geleneksel medya düzenine meydan okudu, başarılı da oldu.
İkisi de dijital medyanın gücüne inandı. Trump, Twitter’da (şimdi X) milyonlarca kişiye ulaşarak kendi siyasi tabanını inşa etti; Musk ise bu platformu satın alarak vatandaş gazeteciliği konusunda radikal değişiklikler yaptı. Bu ortak bakış açısı, onları geleneksel medyaya karşı birleşmiş bir cephe hâline getirdi.
Trump’ın siyasetteki etkisi ve geniş tabanı, Musk’ın teknoloji devrimiyle birleştiğinde medyanın, siyasetin ve hatta kültürel yapının yeniden şekillendiği bir dönemin fitilini ateşleyebilir. Amerika’da yalnızca medya değil, toplumun bilgiye ve gerçekliğe olan bakış açısı da büyük bir dönüşüm geçirebilir. Fakat bu düzenin hayata geçirilmesi kolay değil. Sosyal medya devlerinin algoritmalar ve reklamlarla kullanıcıları nasıl yönlendirdiğini düşünürsek gerçekten “özgür bir halk sesi”ne ulaşmak büyük bir mücadele gerektiriyor.
Evet, artık büyük medya kuruluşlarının tekeline bağımlı değiliz. Fakat dijital dünya, bize saf bir tarafsızlık ve objektiflik imkânı sunuyor mu gerçekten?
Yani geleneksel medyanın elitlerin kontrolünde olduğu gerçeği, dijital dünyanın da yeni bir güç yapısının etkisinde olduğunu saklamaya yetiyor mu? Dijital medyanın bize sunduğu özgürlük, algoritma ve reklamların etkisiyle şekillenen bir özgürlük. Her bireyin görüşlerini ifade edebilmesi mümkün; fakat bu görüşlerin ne kadar görünür olacağı, dijital platformların ticari ve siyasi önceliklerine göre şekilleniyor.
Platformlar, kullanıcıların dikkatini daha uzun süre çekmek için polarize edici ve tartışmalı içeriklere öncelik veriyor. Hatta çok zaman kullanıcıları öfkelendirecek içerikleri öne çıkarıyor, erişim politikalarıyla duygusal tepkilerimize dolayısı ile siyasete de yön veriyor.
İşte asıl sorun tam da burada başlıyor; Musk’ın elindeki X’in algoritmaları hâlâ içerikleri filtreliyor. Aynı şekilde Trump’ın dijital medya projeleri de siyasi bir propaganda aracı olarak işlev görüyor. Yani bu iki isim, dijital dünyada kendi kurallarını koydukları yeni bir elit düzeni inşa ediyor. Sonuçta, bir anlamda “dijital elit” diyebileceğimiz yeni bir grup, bilgi akışını yönetiyor.
Yeni düzenin, eskiyi eleştiren söylemlerle yola çıkıp benzer bir güç yapısına evrilmesi sürpriz olmayacak. Musk ve Trump, halkın sesi adına yola çıkarken görünürde eski elitleri devirmiş olabilirler; ancak onların yerine kendi algoritmaları, kendi doğruları ve kendi öncelikleriyle kurulu bir “dijital aristokrasi” inşa ediyorlar.
Yani güç ve kontrol el değiştirse de senaryo hiç değişmiyor. Halk yine her zaman olduğu gibi sahnenin arka planında, yalnızca yeni bir hikâye anlatıcısının insafına kalıyor…