Almanya’daki seçimin mesajı

Almanya’daki erken genel seçim, iktidardaki sol koalisyonun hezimeti ile bitti. Sosyal Demokratlar, Yeşiller ve liberal Hür Demokratlar büyük oy kaybı yaşadılar. Hür Demokratlar barajı geçemediği için meclis dışında kaldı.

Seçimin birinci partisi %28,5 oyla Hristiyan Demokrat Birlik (CDU) olsa da asıl zafer kazanan iki parti var. Biri, %21 oyla ikinci olan milliyetçi AfD, diğeri %8.8 oy alan sosyalist Die Linke. Her iki parti de oylarını ikiye katladılar. Başarılı sayılabilecek bir diğer aktör, 2024’te kurulan sol-milliyetçi parti BSW idi. BSW, %4,97 oy aldı ve kıl payı ile %5’lik seçim barajına takıldı.

Almanya’da “aşırı uç” olarak nitelenen bu partiler, bir önceki seçimde toplam %14 oy almışlardı. Dört yıl içinde aldıkları oy toplamı %35’e yükseldi. Daha önemlisi, her üç parti de özellikle gençler tarafından tercih edildi. 34 yaş altı seçmenin bu partilere verdiği destek, rekor düzeyde. Yelpazenin ortasında duran Hristiyan Demokratlar ve Sosyal Demokratlar, genç seçmene hitap edemiyor, en çok 45 yaş üstü seçmenler tarafından destekleniyor.

AfD, göç politikası ve ekonomik politika olarak diğer ikisi ile taban tabana zıt şeyler söylüyor. Ancak üç parti, Almanya’daki müesses nizama karşı olma noktasında birleşiyor. Üçü de NATO ve ABD’ye mesafeli, üçü de Brüksel merkezli politikalara karşı eleştirel ve üçü de hükûmetin Ukrayna savaşına aşırı derecede angaje olduğunu, Almanya’nın çıkarlarını zarara uğrattığını söylüyor.

Uçtaki partilerin başarısını, kullandıkları popülist söylemlere bağlayanlar var. Örneğin, AfD, yabancı düşmanlığı yapmaktan çekinmiyor, Die Linke, servet vergisi istiyor; BSW, çevrecilik karşıtı söylemi ile öne çıkıyor.

Ancak bu söylemler sadece bir sonuç, daha doğrusu farklı partilerin, Almanya’nın objektif durumunu farklı biçimde okumaları. Söz konusu objektif durum ise ekonominin kötü olması. Alman seçmen, uçtaki partilere kaydı çünkü ekonomi kötüye gidiyor ve giderek halkın daha büyük bir kesimi “düzenin sahiplerini” suçluyor.

2021’de ekonomik durumun kötü olduğunu düşünen Almanların oranı %39’muş. Bugün bu oran %83’e çıkmış. AfD’ye oy verenler içinde ekonomi kötü diyenlerin oranı ise %96’yı buluyor.

İşçi sınıfının tercihleri de ilginç bir gösterge. 2013’te çalışan kesimin sadece %6’sı AfD’ye oy veriyordu. Bugün bu oran %37’ye çıktı. Sosyal demokratların işçi sınıfı içindeki desteği ise %12’ye geriledi. Yani çalışanlar, AfD’ye eskiye göre 6 kat ve sosyal demokratlara kıyasla 3 kat daha fazla destek veriyor.

Öte yandan Alman ekonomisi gerçekten de kötü durumda. Hükûmet Rusya’ya ambargo uygulayarak âdeta kendi ayağına sıkmış oldu. Artan enerji fiyatları endüstriyi zor duruma soktu. Dev sanayi tesisleri bile kapanmanın eşiğine geldi. Alman işçi sınıfı işsizlik ve yoksulluk tehlikesi ile karşı karşıya. Kira ve gıda fiyatlarındaki artış yaşamı zorlaştırdı. Daha önemlisi, tıkır tıkır işleyen bir sisteme alışkın olan Almanlar şimdi hükûmetten kaynaklanan bir dolu aksaklığa şahit oluyorlar. Tüm bunların faturası da ABD’nin dümen suyuna girerek Rusya seferine çıkan “politik seçkinlere” kesiliyor.

Bizdeki “uzman” takımı, Batı basının çizdiği çerçevenin dışına pek çıkamadığı için maalesef daha ziyade AfD’nin aşırılığı, faşistliği vs. konuşuluyor. Oysa asıl siyasetteki bu kaymanın dinamiğini anlamamız gerekiyor.