Anne babaya iyi davranmak

Büyüklere saygı, küçüklere sevgi dinimizin temel prensiplerindendir. Toplumsal huzur ve sükûnetin temininde sevgi ve saygı, hayati önem taşıyan temel ahlâkî esaslardandır. Büyüklere saygı gösterme, küçüklere de merhametle muamelede bulunma hususu ile ilgili olarak Peygamberimiz (s.a.s.) şöyle buyurmaktadır. “Küçüğümüze merhamet etmeyen ve büyüğümüzün hakkını gözetmeyen bizden değildir.” (Tilmizi, Birr 15)

Kur’ân-ı Kerim’de ve hadis-i şeriflerde Allah’a kulluk ve itaatten hemen sonra anne ve babaya iyi davranmanın gerekliliği vurgulanmıştır. Bir insanın Allah’a şirk koşması, anne ve babasına kötü davranması ve fakirlik endişesiyle çocuklarını öldürmesi, Allah’a karşı yapılabilecek en büyük itaatsizlik ve isyan sayılan fiillerdendir. Bu husus Kur’ân-ı Kerim’de şöyle ifade edilmektedir: ”De ki: Gelin, Rabbinizin size haram kıldığı şeyleri okuyayım: Ona hiç bir şeyi ortak koşmayın. Ana-babaya iyi davranın. Fakirlik endişesiyle çocuklarınızı öldürmeyin...”( En’âm, 6/151)

Allah’a ortak koşmanın herhangi bir mazereti olmadığı gibi, anne ve babaya kötü davranmanın da haklı bir mazereti yoktur. Bu tür davranışların, büyük günahların en büyüğü olduğunu, Hz. Peygamber (s.a.v.) şöyle ifade etmiştir: Peygamberimiz (s.a.v), üç defa: “Size büyük günahların en büyüğünü haber vereyim mi? Allah’a şirk koşmak, ana-babaya itaatsizlik etmek ve yalancı şahitliği yapmaktır (ya da yalan sözdür)” (Buhârî, Edeb 1) buyurmuştur.

Anne ve baba ile alakayı kesmek, sıla-i rahimde bulunmamak, onların kalbini kıran her türlü söz ve davranışta bulunmak ana-babaya itaatsizlik sayılır. Bu sebeple, yapılması ve söylenmesi günah olmayan hususlarda onların sözünü dinlemek gerekir. Akıl nimeti ile donatılan insanoğlunun önemli görevleri vardır. Bunların başında Allah’a kulluk ve ana-babayı sevmek, onara, karşı sorumluluklarınızı yerine getirmek gelmektedir. Bize sayısız nimetler veren Allah’a karşı ibadet etmek nasıl farz ise, bizim dünyaya gelişimize sebep olan ana ve babamıza hürmet, saygı ve hizmette bulunmak da Allah’ın üzerimize yüklediği bir görevdir.

Çünkü anne ve baba, çocukların hem varlık sebebidir hem de onları sevgiyle yetiştiren büyüten ve terbiye eden insanlardır. Gönüllerindeki sevgi ve evlat sahibi olmanın mutluluğuyla, onların katlandıkları fedakârlıklar her türlü takdirin üstündedir. Anne ve baba, aile ve çocuğun ihtiyaçlarını temin etmek için yılmadan, usanmadan çalışırlar, yemezler yedirirler, giymezler giydirirler. Çocuğun bakımında, temizliğinde, eğitiminde ve her türlü ihtiyacının karşılanmasında anne ve babaların gösterdiği ilgi ve titizliğin derecesini kelimelere dökmek âdeta imkânsızdır.

Bu fedakârlıklar karşısında bizlere düşen, anne babamıza iyi davranmak, hizmet etmek, ikram ve ihsanda bulunmak, ihtiyaçlarını karşılamak, sıkıntılı hallerinde yanlarında bulunmak, güler yüzle bakmak, tatlı dil ile konuşmaktır. Onların her zaman dualarını almak, rızalarını kazanmak, hasta ve yaşlılık hallerinde kendilerine gönülden ilgi göstermek daha fazla önem arz eder, Cennet kapılarını açtıran bir davranış olur. Dünya ve âhiret mutluluğu anne ve babamıza göstereceğimiz bu sevgi, saygı ve ilgiye bağlıdır. Yüce Allah şöyle buyurur: “Rabbin, kendisinden başkasına ibadet etmemenizi, anaya-babaya iyi davranmanızı kesin olarak emretti. Eğer onlardan biri, ya da her ikisi senin yanında ihtiyarlık çağına ulaşırsa, sakın onlara “öf!” bile deme. Onları azarlama.” (İsra, 17/23)

Yüce Allah Kur’ân-ı Kerim’de şöyle ifade etmektedir: “Biz insana anne babasına iyi davranmayı emrettik. Annesi onu ne zahmetle karnında taşıdı ve ne zahmetle doğurdu!” (Ahkaf, 46/15)  annenin evladı üzerinde pek çok hakkı vardır. Bin bir zahmetle karnında taşır, çocuk doğunca onu emzirir, sağlıklı olarak büyümesine özen gösterir. Bu konuda hiçbir fedakârlıktan kaçınmaz, çoğu zaman gece uykusunu terk eder ve çocuğunun hizmetini seve seve yapar. Hele özürlü çocukların annelerinin fedakârlığını kelimelerle ifade etmek mümkün değildir. Bunun için anne hakkı çok önemlidir. Babanın hakkı da küçümsenemez.