Putin, seçim kampanyası boyunca Trump’a destek vermedi. Hatta “Demokratların iktidarını tercih ettiğini, onların daha kestirilebilir bir siyasetleri olduğunu” söyledi. Herkes Trump’ın Ukrayna-Rusya Savaşı’nı bitirmesi konusunda iyimserken Rusya “Kimsenin elinde sihirli değnek yok, bekleyelim görelim.” demekle yetindi.
Rusya, Trump’ın başkan seçilmesinden sonra da ABD ile ilgili açıklamalarında son derece temkinli davrandı. Trump’ı provoke edecek bir tavırdan özellikle uzak durdukları anlaşılıyordu.
Pek çok analist, Rusya’nın sessizliğini, Trump’a verilen bir zımni destek olarak yorumladı. Putin’in “Demokratları tercih ederim.” demesi de argo tabirle “ters manyeldi”, aslında Trump kazansın istiyor ama ‘ABD’nin iç işlerine karıştı’ algısı oluşmasın diye tam tersi yönde bir açıklama yapıyordu.
Bense biraz farklı fikirdeydim. Takip edenler bilecektir, Rusya’nın ABD’yi artık “dünyayı paylaşacağı bir mutlak rakip” olarak tasnif ettiğini ve ABD iç siyaseti ile arasına mesafe koymak istediğini söylemiştim. Dünyaya vermek istedikleri mesaj şuydu: “ABD Başkanı’nın kim olduğu umurumuzda değil. Dünyayı savaşla veya anlaşmalar yolu ile paylaşabiliriz. Rusya güçlü bir ülkedir, şimdiki savaşı kazanıyoruz ve bunu bitirme iradesi de bizdedir.”
Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov’un geçtiğimiz salı günü yıl sonu değerlendirme toplantısında söyledikleri beni doğruladı.
Lavrov, Grönland konusunda aynen şunları söyledi: "ABD ve Danimarka, Rusya'nın yaptığını yapmalı. Bir zamanlar biz nasıl Kırım, Donbas ve Novorosiya sakinlerini dinlediysek onlar da Grönland sakinlerini dinlemeli."
Lavrov’un sözünü ettiği bölgeler referandum yaparak Rusya’ya katılma kararı almışlardı. Zaten savaşın altında yatan asıl sebep de Ukrayna’da 2014 Maidan ayaklanmasından sonra baş gösteren ayrılıkçı hareketlerdi.
Lavrov, aslında bu sözleri ile mevcut dünya düzeninin yıkıldığını, sınırların da değişebileceği yeni bir dönemin herkesçe kabul edilmesi gerektiğini söylüyor. Bu “tehlikeli” söylemin arka planında ise yeni düzenin Rusya tarafından başlatıldığı vurgusu yatıyor. Lavrov, Trump’a “Dert etme, sınırları genişletmenin de bir oluru var.” diyor.
Lavrov’un ardından söyledikleri de önemli: “Scholz, Putin ile yaptığı görüşmelerde daha önce kamuoyuna açıklamadığı hiçbir şeyi söylemedi.” diyerek Almanya’nın oyun dışı olduğunun altını çiziyor ve “Trump, NATO'nun doğuya doğru genişlemeyeceğine dair verdiği söz konusunda yalan söylediğini dürüstçe kabul eden ilk Batılı lider oldu.” sözleri ile de Trump’ı “takdir ediyor”. Bu sözler, “Avrupa’nın kaderini sadece ABD ve Rusya belirleyebilir, yeni dönemi beraber kurabiliriz.” şeklinde de okunabilir.
Lavrov, NATO’nun genişleme konusundaki yalanına vurgu yaptıktan hemen sonra yeniden sözü Ukrayna konusuna getirdi. Trump'ın ekibinden Putin ile bir görüşme için şimdiye kadar hiçbir teklif alınmadığını belirtti ve şöyle söyledi: “Şu anda Ukrayna olarak adlandırılan ülke veya onun henüz statüsü belirlenmemiş bir kısmı için güvenlik garantilerini tartışmaya hazırız; Kırım ve Donbas gibi statüsü belirlenmiş olan bölgeler hariç tutulmak kaydı ile.”
Rusya, büyük bedel ödese de kendi bakışına uygun bir dünyanın kurulabileceğini mümkün görüyor. “Dünyayı paylaşmak için” Trump’ın ABD’si ile ortak hareket etmek istiyor. Türkiye’ye temkinli yaklaşıyor, komşusunun bölgedeki gücünü görüyor ve uyumlu hareket etmeye çalışıyor. Avrupa’yı ise pek ciddiye almıyor. “İpinizi zaten ABD tutuyor, Ukrayna sürecinde iyice bağımlı hâle geldiniz, başınızda doğru düzgün lideriniz yok, ya ABD’ye ya da bana muhtaçsınız.” deyip geçiyor.
Kendi açımızdan bakacak olursak…
ABD ile bağımlılık ilişkisini zayıflatamayan Avrupalılar yeni kurulan dünyada söz sahibi olamıyor. Bağımsız hareket alanını genişleten Türkiye’yi ise artık kimse görmezden gelemiyor.