Âşıklar Yolu’nun hüzünlü hikâyesi

Bu aralar güzel yurdumdaki kulaktan kulağa gelen hikâyelere merak sardım. Belki kitaplaşmamış, belki bir doküman olarak bir sonraki nesillere aktarılmamış. Ancak bugün yazacağım, kayıtlara geçmiş; Muğla Gökova Aşıklar Yolu…

Kaynağından aktarıyorum…

Sene 1938...

Gökova şimdiki gibi yine yeşil, körfezin suları yine masmavi ve göz alıcı. Fakat Gökova bataklığın pençesinde can çekişiyor. Sivrisinekler güzel ovayı mesken tutmuş, hastalık yaymakta...

Köylerde yaşayan halk durumdan muzdarip. Çünkü bu bataklık belası beraberinde sıtma hastalığını getirmiştir. Gün geçmiyor ki yeni bir ailenin ocağına ateş düşmesin. Sıtma hastalığından onlarca kişi hayatını kaybetmektedir. Hele çocuklar... Bu hastalığa direnemeyen çocuklar ölmektedir.

Köy muhtarı Mehmet Gökovalı da maalesef sıtma yüzünden sekiz çocuğundan dördünü kaybetmiştir. Mehmet Gökovalı’nın en son bir oğlu olmuştur. Muhtar, bu erkek çocuğunu kaybetmeye hiç niyetli değildir. Bu duruma acil bir çözüm bulunması gerekmektedir.

Muhtar son doğan erkek çocuğunun üzerine söz vererek köylüyü bu sıtma belasından kurtarmak için yola koyulur. Gökova’daki bataklık derhâl kurutulacak, bunun için ne gerekiyorsa ilgili yerlere başvurulacak ve artık çocuklar ölmeyecektir.

MUĞLA VALİSİ’NDEN YARDIM İSEDİLER

Muhtar Mehmet Gökovalı ve köylüler Muğla Valisi’nin kapısını çalar. O yıllarda Muğla Valisi, Recai Güreli’dir. 1884 Manastır (Kuzey Makedonya) doğumlu olan Recai Güreli, 1936-39 arası Muğla Valiliği görevinde bulunmuştur. Muğla için o yılların imkânlarını baz aldığınızda, hakikaten çok büyük işler ye yenilikler yapan Recai Güreli, muhtarı ve köylüleri uzunca dinler. Bataklığın kurutulması için ne yapılması gerektiğini iyice araştıran Vali, sonunda köylülere müjdeyi verir. Çözüm okaliptüs ağaçlarıdır. Lakin bu ağaçlar Türkiye’de yoktur. Avustralya’dan okaliptüs getirilmesi planlanır. İşte burada devreye çok kıymetli bir isim girer: Cevat Şakir Kabaağaçlı yani Halikarnas Balıkçısı...

OKALİPTÜS FİDANI ÇÖZÜM OLDU

Halikarnas Balıkçısı’nın girişimleri ile Avustralya’dan yüzlerce okaliptüs fidanı getirilir. Halk umutludur ve bu sıtma belasından kurtulacaktır. Köylüler kadın erkek hep birlikte bu ağaçları diker. Fidanlar neredeyse 3 km boyunca büyük bir intizamla dikilir. Gökova artık bataklıktan kurtulacak, köylü rahat bir nefes alacaktır. Günbegün fidanlar büyür, serpilir ve okaliptüsler göğe doğru yükselmek için âdeta yarışır. Gövdelerinde yüzlerce litre su barındıran okaliptüsler sayesinde bataklık yavaş yavaş kurur, sivrisinekler azalır ve sıtma hastalığı biter. Artık Gökova’da insanlar ölmez, çocuklar hayata tutunur...

Aslında, kaynağında, o okaliptüs ağaçlarının perişan hâli gözler önüne seriliyor. Âşıklar Yolu’nun öneminden bahsediliyor. Gökova’nın güzelliğine dem vuruluyor. Vurulmayacak gibi de değil ki. Hem hikayesi hem yüreklere dokunan o çaba...

Eski güzelliklerimize sahip çıkmak boynumuzun borcu olmalı.

Onları o güzel hâle getirmek için yapılan çabalar unutulmamalı.

Yeni nesillere güzel bir coğrafya emanet etmek asli görevimiz olmalı.

Yeniden görüşmek üzere…