Deveye sormuşlar “neden boynun eğri?” demiş ki; nerem doğru ki… İşte bu olayda çok net görüldüğü gibi “bir ordu savaşa hazır tutulmamıştı”. Halbuki muhtemel savaş senaryolarına göre tatbikat yapmalı, fırsat doğduğu takdirde ülke menfaatleri için çaba göstermeliydi. Fakat, nasıl fırsat doğsa da darbe yapılsa, diye zamanı kollamakla meşgul faşistlerle dolu idik. Tereyağından kıl çeker gibi darbe yapılıyordu.
İstihbarat teşkilatı yurt dışından ziyade içeride çalışıyor darbe yapılırsa kim karşı çıkar? Diye, bunun hesabını yapıyordu. Benim gibi dindar insanlara güvenmediği için “gözünün üstünde kaşın var” diyerek acımasızca eşi başörtülü onbinlerce asker, ordudan atıyordu. Orduda yapılan dindar asker kıyımı çok dehşetli olup kimsenin dikkatini çekmeyen bir husustur. Hala bu konuda yöneticilerimiz gaflet içerisindedir. Allah akıl ve izan nasip etsin.
Peki, bu derdin çaresi var mıdır? Varsa nedir?
Elbette vardır. Vatan sevgisi ve Allah korkusu. Havasını teneffüs ettiği, ekmeğini yiyip özgürce yaşadığı vatanına, menfaat veya başka bir sebep için ihanet eden bir memurun, vatan sevgisinden söz edilebilir mi?
Dünyanın fani olduğunu ve bir gün gelip mezara atılacağını bilen bir insan, memurluğu “milletin başında boza pişirmek” olarak görmez, halka hizmet olarak görür. Millete tepeden bakmaz, “ben bu insanlara hizmet etmek için buradayım” der, vatandaşın işini kolaylaştırmaz ise yediği lokmanın haram olacağını bilir.
İşte bu yüksek idealleri kazanmanın yegâne çaresi dini eserler okumak ve özellikle de Bediüzzaman gibi büyük İslam âlimlerinin hayatlarını incelemekle olur. 1. Dünya savaşında harp ilan edilince derhal askere koşup milis alayları ile Rus askerlerine karşı kahramanca savaşan Bediüzzaman’dan bu vatan evlatlarının alacağı çok ders vardır.
FETÖ örgütü işte bu şekilde yönetilen ordu içerisinde palazlanmış semirtilmiş ve büyütülmüştür. Irak’ta PKK kamplarını vurmak yerine dağları taşları bombalayan askerlerden, Suriye’de Rus uçağını düşürerek, ülkemizi zor duruma düşüren komutanlara kadar; türlü türlü rezilliklere şahit olduk. Bunları alt alta dizip yazmaya kalksam bir kitap hacminde eser ortaya çıkar.
Dindar askerleri ordudan tasfiye edenlere karşı yıllardan beri niçin direndiğimi, ordudan atılan asker arkadaşlarımın hiç olmaz ise eğitmen olarak kışlaya yeniden girebilmesine imkan verilmesini niçin istediğimi, belki bu makaleyi okuduktan sonra daha iyi anlayabilirsiniz.
Bu arada üzülerek söylemeliyim ki Erdoğan önderliğindeki hükümet ordudan haksız yere atılan ve özellikle de eşi başörtülü diye sefil, perişan edilmeye çalışılan askerlere ne yazık ki tazminatlarını dahi ödemeye, yanaşmamaktadır. Madem kışlaya sokmuyorsun bari haklarını öde.
Sizi o koltuklara oturtan halkımız, vaatlerinizi yerine getirmediğiniz takdirde sizleri yeniden o koltuklara oturtur mu? Hadi diyelim ki laf kalabalığı ve cerbeze ile halkımızı kandırdınız peki ruz-i mahşerde Allah’ın huzuruna çıktığınızda ne cevap vereceksiniz?
Yapacak iş çok fakat dinleyecek adam azdır. Ben vazifemi yapıp hatırlatayım, kendileri herşeyi daha iyi biliyorlar, vesselam…