Ateist ve Deistlerin, hikmetini bilmedikleri için kendilerine mantıklı gelmeyen Kuran-ı Kerim'deki bazı ayetlerin ve bazı hikmetli sünnetlerin hak olduğuna inanmaları için onları bu konuda ikna etmeye çalışmak yerine, öncelikle tevhid inancı anlatılmalıdır. Peygamberimiz (a.s), her çeşit kâfire (örten kişiye) ilk olarak iman anlatmaya çalışmıştır.
Öncelikli olarak, imanın ana konularında sorunları olanlara, peygamberimiz (a.s) çoğu zaman deliller getirmeye çalıştı.
Müşriklerin Rabbimize isnad ettikleri batıl iddiaları izale eden Kuran'daki sahih Allah tasavvuru delilleri; bir müşriğin kurumuş kemikler mi tekrar yaratılacak? diye sormasına karşılık, bir cevap olarak kurumuş kemiklerin tekrar yaratılabileceğiyle ilgili ayet delili; Kuran'ın Allah tarafından gönderildiğine inanmayanlara, Rabbimiz tarafından gönderildiğini apaçık belli eden ayet delilleri, nebimizin (a.s) deliller üzerinden yürüdüğünü anlamımızı sağlıyor.
İslam dininde yer alan Allah'ın hükümlerini, müminlerin kolayca uygulayabilmelerini sağlamak amacıyla Kuran-ı Kerim'de müminlere hitaben, bazı dini hükümlerin hikmetlerini izah eden ayetler vardır. Bu tür ayetler, Allah’ın müminlerin velisi, yardımcısı olması hasebiyle müminlerle beraber olmasının tabii sonucudur.
Kuran-ı Azimüşşan, kâfirin iman etmemiş olduğu İslam dininin, içerisinde yer alan Allah'a ait hükümlerin hikmeti üzerinden bir tebliğ yapma yerine, iman hakikatleri üzerinde durma önceliğiyle kâfire tebliğ yapar. Zaten kâfir (örten), tevhide ve diğer imani hakikatlere hakkıyla iman ederse, bu imanının gereği olarak Allah'ın hükümlerinin hikmetli olduğuna ve Kuran-ı Kerim'i Allah'ın (c.c) gönderdiğine inanır.
Bu sayede, Hızır (a.s) olduğu söylenen müslüman zatın, masum bir çocuk öldürdüğünü Kuran'da okuduğunda bile, bu öldürme işinin hikmetli olduğuna iman eder. Bu müslümanın, yaptığı bu işe anlam veremediğinde dahi bu durumun, dininden ayrılmayı gerektirmeyeceğini bilir.
Nisa suresindeki 11.ayetin başlangıcı şöyledir: "Allah size, çocuklarınız (ın alacağı miras) hakkında, erkeğe iki dişinin payı kadarını emreder."
Müslümanlara hitaben bir emir verilen bu ayette, Allah'ı tanıyıp ona güvenenlerin, bu ayetteki emrin hikmetli olduğuna inanacağını anlamamızı sağlaması açısından, bu ayetin son kısmı şöyle bitiyor: Şüphesiz Allah hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir." (Nisa,4/11)
Bu ayetin en son bölümü, şuna benzer bir açıklama ile bitmez: " Ey kâfirler! Şüphesiz mirası bölüştürmeyle ilgili müslümanlara yüklediğim, sizin ise makul görmediğiniz bu mirasla ilgili emrin hikmetleri şunlar ve şunlardır!"
Mirasla ilgili bu ayetin indiği o dönemdeki müşrikler, kadınlara ve kız çocuklarına hiçbir değer vermediğinden, kadınlara ve kız çocuklarına miras bırakmayı, çok yanlış görürlerdi. Kadına veya kız çocuğuna miras hakkı veren, kadına değer veren ve müşriklerin hoşuna gitmeyen başka ayetlerin de hükmünü uygulayan Müslümanlar, o dönem ki müşrikler nazarında hor gürülecek bir davranış içerisindeydiler.
Müşriklerin bu dine girmeyip, bu dini inkar etmelerinin asıl sebebi: Müşriklere çok ters gelecek olan bu miras hükmü gibi bazı hükümlerle Müslümanların ameller işlemesi sonucu, müşriklerin gözünde Müslümanların kötü bir intiba bırakmaları değildi. İnkarlarının asıl sebebi, pek çok delile rağmen bu dinin özü olan kelime-i tevhide iman etmiyor oluşlarındandı.
Bundan dolayıdır ki, günümüzde inkar edilen Kuran'daki Nisa Suresi 34. ayetini açıklama adına inkarcılara hitaben şuna benzer bir ayet yoktur: "Ey inkarcılar! Kadının aile hukukunu çiğnemesi halinde hafifçe müdahale edilebileceğiyle ilgili ayetin hikmeti şudur!"
Peygamber efendimiz (a.s), İsra ve Mirac olayına inanmayan müşriklere, İsra ve Mirac hadisesine iman etmeleri için onların yanlarına gidip, onları inandırmaya çalışmadı. Yine insanlara iman anlatmaya ısrarla devam etti. Nitekim müşrikler, tevhide iman edince; İsra ve Mirac olayına da, müteşabih ayetlere de, hoşlarına gitmeyen ayetlere de, daha önce iman etmelerini engelleyen zanlarının, şüphelerinin, kendilerine göre bazı gerekçelerin geçersiz olduğuna da otomatikman iman ettiler.
Görüldüğü üzere Kuran-ı Kerim ve Rasulullah, müslümanlarla ilgili kâfirlerin zihinlerinde oluşan yanlış algıyı yıkma önceliğiyle, kâfirlere bir tebliğde bulunmaz.
Kendilerine "Kuran Müslümanı" adını verenler bu konuda şöyle farklı düşünüyor: "Ateist ve Deistler, bazı müslümanların yanlışlarından, hurafelerinden dolayı İslam'a inanmamakta devam ediyorlar. Müslümanların yanlışlarından ve hurafelerinden dolayı, bazı kimseler de Ateizme, Deizme düşüyorlar"
"Kuran Müslümanları" tarafından bu mevzuda hatalı bir tespit yapılıyor. Halbuki her bir küfre düşen insanın, küfre düşmesinin ana sebebi; tevhide iman etmiyor oluşudur.
Rusya’da yaşayan bir Ateist Rus bayanın, Müslüman olmadan önce, Müslüman bayanların başörtüsü takmasını mantıklı görmediğiyle ilgili bir yazı okumuştum. Bu Rus bayan, tevhide iman ettikten sonra, başörtüsü takmanın hikmetini bilmediği halde, iman ettiğinden dolayı başörtüsü taktığını belirtiyor.
Önceden Ateist olan bu Rus bayan gibi pek çok bay ve bayan, Müslümanların uyguladıkları ilahi emir ve yasaklardan dolayı Müslümanlara bir anlam veremediği halde, toptancı bir ret anlayışıyla İslam'ın iman ilmini de reddetmeyip, Müslüman olabiliyor. Aynı şekilde, Müslüman birilerinin anlam verilemeyen hataları, hurafeleri görüldüğü halde toptancı bir ret anlayışıyla İslam'ın iman ilmini de reddetmeyip, Müslüman olan pek çok sayıda Ateist ve Deist var.