Bahçeli’den ‘devlet’in eli

Geçen hafta MHP lideri Devlet Bahçeli’nin, Meclis’te, DEM sıralarına giderek partinin milletvekilleri ve başkanlarıyla tokalaşmasının yankıları devam ederken Sayın Bahçeli’nin grup toplantısında bu konuya ilişkin açıklaması, son yılların en unutulmaz metinlerinden biri gibi oldu. Bahçeli, “Hiç kimseyle, hiçbir partiyle kategorik olarak alıp veremeyeceğimiz, konuşup çözemeyeceğimiz bir şey yoktur. MHP Genel Başkanı olarak Cumhur İttifakı’nın bu duruş ve engin vizyonuna mücahit şekilde elimi uzattım. Doğaçlama olmayan bu iyi niyetli tutumu, siyasi nezaketten öte, önümüzdeki cumhurbaşkanlığı seçimleri ve yeni anayasa için cephe genişletme çabası olarak görenler, mayın tarlasında söğüt gölgesi arayan zavallı çaresizlerdir. Uzattığım el, millî birlik ve kardeşliğimizin mesajı ve Sayın Cumhurbaşkanımızın isabetli sözlerinin meşale gibi yanan aydınlığıdır. Gelin Türkiye partisi olun, gelin teröre cephe alın, gelin, benim yıllık kardeşlik temennim ve teklifimdir. Öylesine yerimizden kalkıp el sıkmaya tevessül etmeyiz. DEM’in bunu iyi algılaması ve Türkiye partisi olmayı kavraması gerekir.”

Geçen yazımda, Özgür Özel’in 31 Mart seçimlerinden beri normalleşme çabaları ve gayretlerini, diğer taraftan Sayın Bahçeli’nin DEM ile tokalaşmasını satranç tahtasındaki hamlelere benzetmiş ve bu hamlelerin hangisinin daha doğru olacağını zamanla göreceğimizi belirtmiştim. Ancak şu aşamada Sayın Bahçeli’nin daha doğru bir okuma yaptığını söylemiştik.

Muhalefet, iktidar ve toplumun bir kesimi bu adımlara hâlâ kuşkuyla yaklaşmakta ve bu adımların arka planındaki niyetin ne olduğunu kestirememektedir. HÜDA PAR’ın anayasanın ilk dört maddesine ilişkin açıklamaları, Sayın Meclis Başkanı Numan Kurtulmuş’un “Devletin milleti olmaz, milletin devleti olur.” şeklindeki açıklamaları ve Cumhurbaşkanı Baş Hukuk Danışmanı Mehmet Uçum’un “Devletin milleti, ülkesi ve ülküsü olur.” şeklindeki açıklamaları bu kaygıları daha da arttırmaktadır. “Amaç bir anayasa değişikliği mi, anayasa değişikliği ile Cumhur İttifakı’nın Cumhurbaşkanlığını kendi uhdesine bırakma gayreti mi, yoksa ekonominin toparlanamayacağı bir durumda ‘Biz hep beraberdik.’ diyerek zor günleri birlikte göğüsleme amacı mı?” diye soranlar az değil. Bu teorilerin bir kısmının ayağı yere basmayan boyutta olduğunu ve bu kadar keskin bir niyet okumanın yanlış olduğunu düşünüyorum.

DEM cephesine baktığınızda beklenenden daha sakin ve iyimser olduklarını görüyorum. Sayın Bahçeli’nin bu adımının tek başına yeterli olmadığını ancak önemli bir adım olduğunun farkındalar. Her ne kadar DEM yetkilileri bir sonraki adımı beklediklerini ifade etseler de bu gelişmeler onlara çoktan bir iyi niyet hamlesi göstermeleri gerektiğini anlatmıştır. İki sene önce HDP’nin kapatılmaması ve üstüne de HDP’ye hazine yardımı yapılmasına öfkesini, hatta HDP’yi kapatmayan Anayasa Mahkemesi’nin bile bu nedenle kapatılması gerektiğini söyleyen Devlet Bahçeli’nin, birileri için küçük olsa da MHP ve Cumhur İttifakı için büyük bir adım attığını hatırlatmak isterim.

Peki, yeni bir çözüm süreci beklemek gerekir mi? Bence yeni bir çözüm süreci olmaz ve 2013-2015 model alınarak benzer bir çözüm süreci tekrarlanmayacaktır. Hatırlarsak, o zaman çözüm sürecinin startı İmralı ile devlet arasında yapılan görüşmelerle başlamıştı, bu kez ise DEM muhatap alınıyor.

Bu yeni süreç, aynı ideal etrafında buluşarak ortak çıkarlarımız, hedeflerimiz ve gelecek nesillere iyi bir miras bırakma yolunda çok değerlidir.

Hepimiz çok iyi biliyoruz ki milletler, geleceklerini geçmişleriyle kuramazlar. Elbette ortak tarihimizin bize gurur veren her anını sahiplenmek kadar, hatalarından ders çıkarmak ve zorluklarla mücadelemizin nasıl olduğunu bilmek kadar, düne ait gönül kırıklıklarımızı dünde bırakmak gerekir.

Bu coğrafyada yaşayan Türk milleti olarak inanılmaz nimetlere sahip olduğumuzu, sohbet etmekten keyif aldığımız ailelerimiz ve dostlarımızın bize bahşedildiğini hiç unutmamamız lazım. Bu topraklarda hüküm sürmüş bir medeniyetin taşıyıcısı olmak ve bu coğrafyanın insanı olmak; gerektiğinde sorumluluk almayı, gerektiğinde zorluklarla yüzleşmeyi ve kendimiz dışında birbirimiz için fedakârlık yapmayı unutmamak gerekir. Değerlerimiz ve ideallerimiz, Orta Doğu’nun tüm topraklarında yaşayan halkları ve bu coğrafyayı daha güvenli ve müreffeh kılacaktır.

Şu an Orta Doğu’da İsrail’in bir terörist devlet gibi yapmış olduğu katliamlar, Lübnan’a yönelen füzeler altında masum insanların katledilmesi, yeni bir dünya düzeninin kurulmaya başladığını gösteriyor. Ülkemiz, içeride ve dışarıda en kırılgan dönemlerinden birini yaşıyor. Ekonomik olarak da hâlen toparlanamadığımız bir dönemde, sokakta yürürken kendimizi güvende hissetmediğimiz, hukukun adaleti tesis eden ve vicdanları rahatlatan sesi yerine insanların kaygı ve kuşkularının arttığı bir ortamda siyasi çıkarımlar üzerine hesap yapmak, gelecek nesillere ihanet olur.

Bu nedenle Sayın Bahçeli’nin uzattığı el, sadece Devlet Bahçeli’nin eli değil, ortak umutları ve hayalleri olmayan, birleşmeyen bir milletin vebalini almaktan imtina eden devlet refleksinin elidir.