Başta biz Türkler olmak üzere neredeyse bütün Müslümanlar, Batılı emperyalist güçler tarafından kandırılmakta ve aldatılmaktadır. Bu acı gerçeği anlatmaya çalışalım.
Yıllarca Türkiye’de Arap düşmanlığı yapıldı. Yetmedi, Arap ülkelerinde de özellikle Baasçı rejimler başta olmak üzere Türk düşmanlığı yapıldı. Halkları yeterince kandıramadılar çünkü Hacca Mekke’ye giden Müslümanlar, kurdukları ilişkiler sayesinde bunun bir oyun ve aldatmaca olduğunu çok kolayca anlayabiliyorlardı.
Lakin memleket okullarında tahsil görmüş yani okumuş yazmış kişiler, bu aldatmanın en büyük kurbanı oldular. Hem Türkiye’de hem de Müslüman ülkelerde eğitim sektörünü ele geçirmiş Hıristiyan ve Yahudi azınlıklar her türlü yalan ve iftirayı atmaktan çekinmediler. Bunu yaparken hiç yüzleri de kızarmıyordu…
Bu konuda sayısız örnek ile ne derece aldatıldığımızı ifade etmek mümkündür. Hala Birinci Dünya Savaşında onbinlerce Arap askeri Çanakkale’de, Sarıkamış’ta şehit olduğu halde birkaç çöl bedevisi eşkıyayı öne çıkararak “Araplar bizi arkamızdan vurdu” diyecek kadar ileri gidebiliyorlar. Oysa Şerif Hüseyin denilen İngiliz ajanı nasıl Türk düşmanlığı yaptı ise Türk kılıklı Sabetay Yahudileri, Arap düşmanlığını yapıyordu. İşin kötüsü bu çirkin iftiralar hala birçok insanı olumsuz olarak etkileyebilmektedir.
Bu acı gerçeklerle ilgili olarak Uganda Devlet Başkanı İdi Âmin herkese çok güzel bir ders vermiştir. Halen Avustralya’da yaşayan eğitimci Ahmet Bozlar, yaşamış olduğu bir hatırasını şöyle anlatıyor:
Dünyayı kana bulayan emperyalist batılılar, ülke menfaatlerini korudukları için işine gelmeyen ülke liderlerini “diktatör” yaftasıyla alaşağı etmeyi çok severler. Bunun sayısız örneği vardır. Bir zamanlar “yam yam” yaftasıyla iktidardan uzaklaştırdıkları Uganda devlet başkanı merhum İdi Amin için de aynı iftiraları atmışlardı.
1980’li yılların başlarında Cidde’de büyük bir otelde Türkiye’yi tanıtma haftası etkinlikleri yapılıyor. Aynı şirkette çalışan bir Türk mühendis de hocamıza sorar:
“Hocam şu adam İdi Amin değil mi?”
O tarafa baktığında “Ona benziyor, amma bilmem” deyince, mühendisin ısrarı üzerine masasına giderler. Mühendis “Siz İdi Amin misiniz?” diye sorduğunda İdi Amin “Bir Türk kahvesi ısmarlamazsanız konuşmam” diye cevap verir ve sıcak bir hava oluşur.
Yanına oturunca bizim mühendis tam da bizim eğitim kurumlarından yetişen maymunlar gibi sorar: “Siz ülkenizdeyken neden insan kanı içiyordunuz?”
İdi Amin gayet sakin bir şekilde: “Orada Türk kahvesi yoktu da onun için” der.
Bizim mühendis bey ukalalığına devam eder mahiyette güldüğü bir anda İdi Amin, mühendisi omzundan eliyle bastırarak sandalyeye oturtur ve şöyle konuşur: “Siz Türkler 1974’de Kıbrıs’ta çocukları, ihtiyar kadınları, neden dozerlerle çukurlar açarak canlı canlı gömdünüz?”.Bunun üzerine mühendis celallenerek: “Hayır biz öyle bir şey yapmadık. Onu Rumlar yapmıştı“ deyince İdi Amin kükrercesine şöyle söyler: “Sen bana insan kanı içiyordun dedin. Bir insana yapılabilecek en ağır hakareti yaptın, ben kızmadım. Sana ne oluyor şimdi?” diye çok sert bir üslup ve bakışla dakikalarca mühendis beye bakar. Sonra konuşur: “Baby (çocuk), benim ülkem kuş cennetidir. Ben halkımla hep iç içe yaşadım. Beni ziyarete gelenler bana kuş eti veya kuşu canlı getirirlerdi. Kabul ettiğim tek hediye buydu. Ben o kuşların bile kanını içmedim” der.
Aniden yumuşak bir üslupla şu hususları anlatır: “Ben gelmeden önce Uganda’da Müslümanlar köle ve hizmetçi idi. Resmi iş alamazlardı. Ben bunların resmi işlerdeki oranını yüzde 80’e çıkarttım. İngilizler ve Batı dünyası bunu asla kabullenemedi. Daima masa başından aleyhte haberler üretti. Bilin ki benim ülkemden çıkan her haber; önce Londra’ya gider, orada şekillenir ve oradan size gelirdi. Sizinle ilgili haberler de önce İsrail’e, oradan İsviçre’ye gider; orada istenen şekle konur, sonra bize gelirdi… Ve bu, halen öyledir”.
“Hadi bir Türk kahvesi daha…” diyerek susar. Bunun üzerine bizim Türkler, İdi Amin’den özür dilemek zorunda kalırlar.
Benzer bir olayı ben de Senegal Dakar’da yaşamıştım. Gemimize gelen siyah tenli Afrikalılarla sohbet ediyorduk. Müslüman olduklarını söyleyince İslam’ın güzelliklerinden bahsetmeye başlamıştım. Tam o esnada zenci mühendis “İyi de siz binlerce Ermeniyi öldürdünüz” deyince bunun doğru olmadığını anlatmaya çalıştım. Savaş esnasında Rus cephesinde Osmanlı askerlerine cephe arkasından saldıran Ermeni çeteciler yüzünden sürgün emri verildiğini, fakat göç esnasında bazı trajediler yaşandığını anlatmaya çalıştım.
Ne kadar ikna ettiğimi bilmiyorum. Fakat Senegal’li Müslümanları ne derece aldattıklarını çok iyi müşahede ettim. Alaycı konuşmaları karşısında ciddi cevap verince mecburen susmak zorunda kaldılar. Fakat Müslümanların nasıl aldatıldıklarını gözlerimle de görmüş oldum.
İşte neredeyse 90 yıldan beri böylesine kirletilmiş bir bilgi ağından beslenerek aldatıldık. Batılılar resmen bizi keklediler. Ne yazık ki, birisi itiraz ettiğinde derhal; “gerici, yobaz” yaftası ile susturulduk. Şükür olsun ki artık en yüksek ses tonu ile Cumhurbaşkanımız “Van minut” diyerek ve kendi yüzlerine karşı “Dünya beşten büyüktür” gerçeğini haykırarak cevap vermeye başladı. Şimdi Batılılar ne kadar kudururlarsa kudursunlar artık bizi eskiden olduğu gibi aldatamayacaklardır. Bu kadar keklendikten sonra hala Batılı emperyalistlerin yalanlarına kanan varsa; o kişinin kendi sorunudur. Ahmaklığına ve aptallığına yansın, vesselam…