Ülkemizde ve dünyada çok acı verici olaylar meydana geliyor. Özellikle yargı konusunda bir çok haksız olayla karşılaştık. FETÖ ve Sabetaycılar adalet mekanizmasını berbat ettiler. Verdikleri haksız kararlar ile bir çok ocağın sönmesine ve bir çok mağdurun üzüntüden kanser olup ölmesine yol açtılar. Bu nedenle çok beddua alanlar oldu.
Zulüm ve haksızlıklar ile karşılaştığımız zaman elden geldiğince beddua etmemeye çalışmak gerekiyor. Çünkü beddua gelip bir şekilde bizi ve vatanımızı bulmaktadır. Bunun yerine “Allah ıslah etsin” ve benzeri şekilde dua ederek afet ve belalardan korunmaya çalışmalıyız.
Yüzyıllardan beri devam eden bu zulüm ve haksızlıklar yarın da olacak. Ta ki kıyamet kopana kadar. Sur’a üflenip mahşer meydanında toplandığımız zaman işte gerçek adalet neymiş göreceğiz. Zerre kadar iyilik veya kötülük kimsenin yanına kar kalmayacak.
O halde bu dünyada başımıza gelen musibetlere hatta mutlu ve güzel olaylara da çok önem vermemek gerekiyor. Aklı başında olan her insan ne kaybettiğine çok üzülür ne de kazandığına çok sevinir. Elbette hüzün ve sevinç yaşayacağız lakin bunu abartmamak gerekiyor.
Çünkü bu dünya bir imtihandır. Ebubekirler ile Ebucehil ruhu taşıyanların birbirinden ayrılması gerekiyor. Allah, bütün insanları ayrı ayrı eleklerden geçirerek sabır ve şükür kabiliyetimizi ölçüyor.
Allah’a inanıp O’na iman edenlere ne mutlu. Musibet gelse dahi bunun Allah’tan geldiğini düşünerek sabır gösterir. Keza bir nimet ile karşılaştığında Allah’a şükrederek insanın en önemli vazifesini yapmış olur. Bu sayede umulur ki Allah’ın rızasını kazanmış olsun. Allah’ın rızasını kazanan bir insan ise işte kurtuluşa erişen odur.
Zenginlik, makam, şöhret veya bir başka dünyevi maddeye sahip olanlar gerçek mutluluğa erişmemişlerdir. Zira hiçbir şey ellerinde durup devam etmez. Nasıl ki gençlik elden gidiyor makam ve servet gibi çok arzu edilen emellerde hakeza böyledir. Mezara girdiğimizde bunların birer oyun ve oyalanmadan ibaret olduğu anlaşılacaktır.
Bu vesile ile bir yanlış anlaşılmayı düzeltmeye çalışayım. Aylardır hatta yıllardan beri 28 Şubat darbeci generallerin hapse tıkılması için gayret sarf ediyorum. Bu generallerin sebep olduğu bir çok mağduriyetin giderilmesi için yazılar yazıyorum. Bu yüzden ciddi eleştiriler alıyorum.
Bana “sen sadist misin, başkalarının acı çekmesi için niçin bu kadar mücadele ediyorsun?” veya “ bu darbeci generaller hapse girince rahatlayacak mısın?” gibi sorular soruluyor. Bazı kişiler ise hükümetin adalet mekanizmasının işlemesinde ağır ve sorumsuz davranmasını eleştirdiğim için bana çok kızıyor. Hatta “hükümete bel altı vuruyorsun” diyerek beni tenkit edip suçluyor.
Öncelikle şu hususu belirtmek isterim ki; düşmanıma dahi bel altı yumruk vurmam. Çünkü doğru olan asıl güçlü olan kişidir. Hesap gününü düşünen bir insan asla hileye veya haksız yollara başvurmaz.