Düşününce vicdanları sızlatan bir durumdan bahsetmek istiyorum. Çünkü birçok insan farkında olmadan Bediüzzaman'a karşı acımasızca ithamlara girişiyor ve büyük haksızlıkları sahipleniyor. Elbette bu durum insanı ruzi mahşerde mesul yapar. Bu nedenle haksızca itham ve suçlamalar yapan insanlar, bu yazıyı dikkat ile okumalıdır. Sonra "Kimse bu gerçeklerden bize bahsetmedi" dememelidir. Zira bazı meselelerde son derece haksız ithamlar devamlı ve hiç düşünülmeden vicdansız bir surette yapılmaktadır. Özellikle Osmanlı döneminde yapılan ithamlarda başlayalım:
Şöyle bir itham ve haksızlık var. Diyorlar ki: "Bediüzzaman, Abdülhamid e karşı hatasını anladı sonra kendi kendini tenkit etti"
Bu sözü söyleyenler hakikatten ne derece uzak düşmüşler, izah edeyim.
Bediüzzaman, şarkta bir darülfünun ismi de Medresetüz Zehra olan bir üniversite kurmak için Van Valisinin mektubunu alarak İstanbul'a padişaha gider.
Padişah 2. Abdülhamid, tenezzül edip kendisi ile görüşmez bile...
Bunu vicdan sahibi insanlar görememektedir. Ne kadar saygısız ve çirkin bir durum halbuki...
Ne yapıyor Abdülhamid? İhsanı şahaneden yani kendi parasından maaş ve ödül veriyor. Ve Van'a dönmesini istiyor.
Şu saygısızlığa ve küçümseyici tavra bakar mısınız?
Bediüzzaman ne yapıyor?
Bu parayı ve maaşı reddediyor. Bunu bir rüşvet olarak görüyor. Kendisine ve halkımıza karşı aşağılayıcı bir hakaret olarak görüyor.
Bunun üzerine Bediüzzaman ı hapse ve tımarhaneye atıyorlar.
Abdülhamid'in devlet yönetim tarzını görmekte yarar vardır. Ne derece ilkel, halktan uzak ve kopuktur. Yetmedi, Müslüman alimleri ve halkı aşağılayıcı bir tutum çok nettir.
Bütün bu zulüm, haksızlık ve vicdansızlığa rağmen Bediüzzaman, Abdülhamid için daima güzel ifadeler kullanıyor. Şefkatli padişah, veli padişah diyor. İkinci meşrutiyetin ilanı esnasında meydanlarda Abdülhamid'e küfürler edilirken, Bediüzzaman çıkıyor Abdülhamid için "Yaşasın Halifeyi Peygamber" diyerek halkı saygıya ve edepli olmaya davet ediyor.
31 Mart Vakıasında "Sen de Şeriat istemişsin" ve "Abdülhamid'i destekledin" diye divan-ı harpte idamla yargılıyorlar. Tekrar hapse atıyorlar.
Mahkemede Şeriatı savunuyor ve " bin başım olsa her gün birisini kesseniz, şeriata feda olsun" diyor.
Kahramanca konuşunca hareket ordusu komutanı Hurşit Paşa geri adım atıyor ve beraat kararı veriliyor. Fakat mahkeme başkanına teşekkür etmeyerek "Zalimler için yaşasın cehennem " diyerek bir yürüyüş yapıyor.
Bütün bu tarihi gerçeklere rağmen Kadir Mısıroğlu diyor ki; "Bediüzzaman Abdülhamid'in kızından helallik istedi". Bu kadar ileri gidebiliyor.
Aslı astarı olmayan bu iddiayı o kadar çok kişi yayıyor ki, anlaşılması güçtür. Düşünmek mihenge vurmak yok. Ne denilirse o gerçektir. Bu kadar akıl dışı bir söz olur mu?
Bir kere helallik istenirse gidip bizzat o kişiden istersin. Kızından, oğlundan helallik istenir mi? Böyle bir saçmalık nerede görülmüştür?
Ayrıca sormak gerekir: Bediüzzaman ile Abdülhamid arasında bir helalleşme yapılsa kim kimden helallik almak zorunda kalır? Kapısına kadar gidip bir görüşmeye dahi tenezzül etmeyen Abdülhamid, helallik istemek zorunda değil midir? Üstelik bir de Bediüzzaman'ı hapse ve tımarhaneye attırmıştır.
Yetmedi yine başka bir iftiraya imza atarak yıllar sonra Bediüzzaman "Sultan Resad in verdiği 10 bin altını üniversite için kullanmadı gitti Kur'an bastırdı ve kendi eserlerine harcadı" diyecek kadar insafsızca bir iftira daha.... Daha neler neler...
Hangi haksızlığı ve iftirayı düzelteceksin ki!
Lakin bu kadar fenalık bu dünyada temizlenmez.
Ancak ruzi mahşer de temizlenir.
Tavsiyem odur ki; Bediüzzaman ve Abdülhamid ile ilgili yazılanları tamamen kabul etmeyin. Vicdanınıza ve mihenge vurun.
En önemlisi ise Allah'tan korkun ki; ruzi mahşerde söylediğiniz sözler, sizi vebale ve günaha sokmasın.
Bu noktada söyleyeceğim daha çok söz var. Fakat bu ve benzeri iftiraları okuyunca sinirim çok bozuluyor. Daha fazlasını yazmayacağım. Çünkü korkuyorum ağzımdan kötü sözler çıkacak diye...
Vesselam...