Biz o ne kadar bozulduk ki, en yakınlarımız en uzağımız oldu. Biz o ne kadar bozulduk ki, nitelik gördüğümüzde gıpta eden değil, taş koymaya çalışan, dedi kodu yapan, atıp, tutan olduk.
El tutmayı unuttuk, yokuş yukarı sürmeyi marifet belledik.
Biz o ne kadar bozulduk ki, para herşeyin üstünde en mühim değer yargımız oldu. Biz o ne kadar bozulduk ki, biz kendimizdeki değişimleri ve tehlikeyi bile göremez olduk.
Biz o ne kadar bozulduk ki, hacı, hoca en çok dikkat ettiğimiz, en çok işine geldiği gibi inananımız oldu.
Biz o ne kadar bozulduk ki, kadınlarımızın değer yargısı kalmadı, bir bey seçerken tek kriter kaldı, para...Adamlığı değil, cebi bağladı bizi.
Biz o ne kadar bozulduk ki, kendini taşıyan kadın gibi kadınlar değil, hafif meşrep hatunlar gözde, aranan ve adı aşk konulup değerli kılınan oldu.
Biz o ne kadar bozulduk ki, çocuğumuz evden çıkarken, biri sana bişey derse sen altta kalma, dayak yersen sen daha çok yapıştır diyerek evlat terbiye ettik. Silgini verme, kalemini verme, paylaşma dediğimiz agresif çocuklarımız oldu. Tek
kişilik yaşayan ve bencilliği benimseyen çocuklarımız oldu.
Biz o ne kadar bozulduk ki, planların üstünde plan yapanın bizim planlarımız üzerinde yüreklerimize bakarak filmin senaryosunu çizdiğini unuttuk.
İnancı, şekillere yıktık. Dedi kodu, kul hakkına daldık da daldık.
Biz o ne kadar bozulduk ki, nitelikli dolandırıcılarımızın sayısı arttı.
Para için, kadınlığını, para için statüsünü, para için görüntüsünü, para için inandıklarını yerine göre kullanan toplum olduk.
Biz o ne kadar bozulduk ki, ne yaşlımız kaldı, ne ufağımız.
Biz, biz o ne kadar bozulduk, maskelerimizden bihaber kaldık.
Biz o ne kadar bozulduk ki, değer yargılarımızı unuttuk, bir robot misali, makine misali, kuruglanıp modern hayat içinde sadece madde için koşar olduk.
Bizim eskiden birbirimize sahiplenmelerimiz vardı, güven hissimiz vardı. Komşu komşunun anahtarını birbirine bırakırken, aynı apartmanda senelerce oturup yan yana iletişim kurmaz, tanımaz olduk birbirimizi.
Biz o ne kadar bozulduk, yalakalığı tavanda yaşar, adamına göre muamele yapar, işi düşünce arar olduk.
Biz o ne kadar bozulduk ki, merkeze kendimizi, diğer insanları ve hayatı etrafımıza konumlandırdık.
Biz o ne kadar bozulduk ki iyi niyeti saflık anladık. Hanımlığı aptallık belledik, Hatır sayanı anlamaz sandık.
Bizi bizden etmeyen, bizi bize geri getiren, tüm bu ve daha pisliklerden kurtaran, uyanabildiğimiz günler yaşamamızı diliyorum... HEM DE EN YÜREKTEN, EN İÇTEN...