Bütün insanlar eşittir

Allah Teâlâ şöyle buyurur: “Bazınızı bazınızla imtihan edeceğiz!” (En’âm, 6/53) Evet, Allah (c.c.) bizi pek çok şeylerle  imtihan etmektedir. İşte bu imtihanlardan biri de bazımızın bazımızla imtihan edilmesidir. Kişinin eşiyle, çocuklarıyla akrabalarıyla ve komşularıyla, tanıdıklarıyla imtihan olmaktadır. Ebu Hureyre (r.a.)  anlatıyor: Rasûlullah (s.a.s.) buyurdular ki: “Kimin üzerinde kardeşine karşı ırz veya başka bir şey sebebiyle hak varsa, (Bir kimsenin diğer bir kimsenin haysiyetine, yahut malına tecavüzden dolayı üzerinde bir hak bulunursa,) dinar ve dirhemin bulunmadığı (altın ve gümüşün geçmediği) hesap günü gelmeden helalleşsin. Aksi takdirde o gün, sâlih bir ameli varsa, o zulmü nisbetinde (yaptığı haksızlık ölçüsünde) kendinden alınır. Eğer hasenatı (iyiliği) yoksa, hak sahibinin günahından alınıp haksızlık eden kimseye yüklenir. (Buhârî, Mezalim 10) buyurmaktadır.

İslâm dinine göre, başkasının hak ve hürriyetlerine zarar vermemek kaydıyla, her insanın bu dünyada yaşama, çeşitli nimetlerden yararlanma, mal-mülk edinme, neslini devâm ettirme, seyahat etme, öğrenme, düşünme ve düşündüklerini ifade etme, ticaret yapma, çalışma ve kazandığını koruma, inanma ve inancının gereğini yerine getirme gibi, Allah vergisi olan hak ve hürriyetleri vardır. Irkı, rengi, dili, dini ve cinsiyeti ne olursa olsun, bütün insanlar, kanun önünde eşittirler.

Yerde ve gökte bulunan canlı ve cansız  varlıklar, insanların faydalanması için yaratılmışlardır. İnsanlar ise, “Ben, cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım” (Zâriyât,51/56) meâlindeki âyetin beyânıyla yalnız Allah’a kulluk etmekle görevlidirler. Bir insanın hakkını yemek,  onun sosyal hayattaki itibârını düşürücü, onurunu kırıcı  sözler sarf etmek veya aynı anlama gelen  davranışlarda bulunmak haramdır. Çünkü  insanlar, yerilecek veya istenildiği zaman kendilerinden faydalanılacak varlıklar değillerdir. Her insan, Allah’a hesap verecektir. O halde insan, kendi sorumluluk sınırlarını aşmamalıdır. Çünkü Yüce Allah, “Bizim sizi boşuna yarattığımızı ve bize döndürülmeyeceğinizi mi sandınız?”(Mü’minûn,23/115) “İnsan,  başıboş bırakılacağını mı sanıyor?” (Kıyame,75/36) diye buyurmuştur.

Toplum halinde yaşamaya muhtaç olan insanlar, anlaşma, yardımlaşma ve dayanışmayı esâs almalıdırlar. Çünkü insanlar, çeşitli ihtiyaçlarını, ancak karşılıklı rızâya dayanan alış-veriş, sözleşme ve anlaşmalarla karşılayabilirler. Öyle ise, aramızdaki sözleşmelere sâdık kalmamız, bunlardan doğan  haklara saygılı olmamız ve kul hakkını gözetmemiz gerekir.

Kul hakkı, insanın can, mal ve namus gibi dokunulmazlıklarına yönelik tecavüz ve haksızlıkların ortaya çıkardığı haktır. İnsana yönelik tecavüz ve haksızlıklar haram ya da mekruh eylemler içinde yer alır. Bu nedenle günah, dolayısıyla ceza konusudur.

Kul hakkı, ancak hak sahibi kulun bağışlaması ile ortadan kalkabilir. Bu açıdan insanlar birbirlerinine zarar vermemeli, haklarına riayet etmeli gıybet, dedikodu, yalan ve iftira gibi hususlardan kaçınmalıdır. Demek oluyor ki, insanlar birbirleriyle de imtihan oluyor; dolayısıyla çok dikkat etmeli, gereken hassasiyet gösterilmelidir.