Vefatının üzerinden 61 yıl geçmesine rağmen hala Bediüzzaman Said Nursi’nin fikir ve düşünceleri güncelliğini korumaktadır. Öyle ki; gelecek öngörüsünde bulunduğum doktora çalışmamın en önemli dayanağı, Mektubat isimli eserinde geçen “Malikiyet ve Serbestiyet Devri” konusudur.
Eğer dünyanın önemli ve gıpta edilen bir ülkesi olmak istiyor isek Said Nursi’yi tanımak ve anlamak zorundayız. İslami duyarlılığı çok yüksek olan bu zat; günümüz insanlarının ihtiyaçlarına uygun bir şekilde Kur’an ve hadisleri tefsir ederek neşretmiştir. Eserleri meydandadır ve Diyanet İşleri Başkanlığının yayınladığı kitaplar arasında yerini almıştır. Said Nursi, özellikle Allah’a iman konusunda yoğunlaşmıştır. Eserlerinin çok büyük bir bölümünde tevhid, nübüvvet, haşir ve adalet konusuna odaklandığı görülecektir. Kısa süren bir dünya hayatından sonra sonsuz bir ahiret yurduna gönderileceğimiz gerçeği üzerine; akıl ve duygularımıza hitap eden eserler yazarak neşretmiştir. Yazmış olduğu bu eserler Türk insanı üzerinde çok etkili olmuştur. Dini eserlerin neşredilmesinin yasak olduğu bir dönemde dahi halkımız bu eserleri elden ele çoğaltarak ülkemizin her yerine ulaştırmış; dini duygularımızın atalarımızdan geldiği üzere güçlü tutulmasını sağlamıştır. Bu sayede ülkemizi bölüp parçalayarak hazmı kolay bir şekilde güçsüz bırakmak isteyen Batılı emperyalist güçlerin tuzakları, boşa çıkarılmıştır. Yoğun materyalist ve faşist eğitim propagandasına karşı Anadolu insanı, bu eserleri okuyarak imanını muhafaza etmiş hatta diğer ülkelerde yaşayan Müslüman kardeşlerimizin İslami duyarlılıklarının güçlenmesine de katkı sunmuştur. Eserlerini neşrederken müspet hareket düsturları ile hareket etmiştir. Yani daima asayişin lehinde olmuş çatışma ve düşmanlıktan kaçınarak dostluk ve kardeşlik duygularını pekiştirmeye çalışmıştır.
Elbette Batı emperyalizmine boyun eğmiş ve dine karşı savaş açmış devrin yöneticileri Said Nursi’ye karşı boş durmamıştır. Defalarca “idam cezası” ile yargılamış fakat Eskişehir Mahkemesi hariç hepsinden beraat etmiştir.
Adliye mekanizması ile fikirlerini söndüremedikleri Said Nursi’yi bu sefer zehirleyerek ortadan kaldırmaya çalışmışlar, ağır derecede hastalıklar geçirmesine sebep olmuşlardır. Fakat Allah’ın izni ile ölmemiş seksen kusur yıl verimli bir ömür yaşamıştır. Nefesini verdiği son ana kadar yazılarını neşretmiş iman ve Kur’an hizmetinden bir an bile geri kalmamıştır. 1960 yılında Urfa’da vefat ettikten sonra İslamiyet düşmanları boş durmamış kabrine tecavüz ederek cenazesine karşı dahi saygısızlık etmişlerdi. 27 Mayıs 1960’ın faşist darbecileri, ABD’den aldıkları emirle cenazesini Isparta şehrinde bilinmeyen bir yere nakletmişlerdir. Fakat talebeleri naşını bulup çıkararak vasiyetine uygun bir şekilde yeniden defnetmişlerdir.Şimdi Türk Milleti olarak; çağının çok ilerisinde mesajlar veren bu zatı araştırmalı ve eserlerinden istifade etmek zorundayız. Osmanlı Devletinin son zamanlarında yazmış olduğu eserler de dahil olmak üzere anlamaya çalışmalıyız.
Bu eserler onlarca dile çevrilmiş ve akademisyenler tarafından takdirle karşılanarak dünya çapında bir hayranlığa sebep olmuştur. Buna mukabil üniversitelerimizde Said Nursi’ye karşı hala adı konulmamış bir ambargo uygulanmaktadır. Bunun bilimsellikle ve çağdaş eğitim anlayışı ile alakası yoktur. Bu çarpıklığın en önemli sebebi devrin baskıcı yönetim anlayışına karşı çıkmasıdır. Kendisini tek parti devri ideolojisinin yılmaz savunucusu olarak gören baskıcı ve faşist anlayış Said Nursi’yi asla iman ve hürriyet için verdiği mücadeleden dolayı affetmemektedir.
Hâlbuki Said Nursi, siyasi kavgalara girmeden hükümetler tarafından yapılan güzel davranışları alkışlamış, insan haklarına aykırı davranışlara ise susmamış itiraz etmiştir. Örneğin ezanın orijinal hali ile okunmasını sağlayan Adnan Menderes’i bu davranışından dolayı övmüştür. Kendisine işkence edip haksız yere zulmeden devrin yöneticilerine ise beddua bile etmemiş imanlı olarak ölmeleri için dua etmiştir. Onun bu iman ve şefkat dolu ruhundan ortaya çıkan Risale-i Nur eserleri, isteyen herkesin ulaşabileceği şekilde neşredilmektedir. İstifade edip okumamak büyük bir kayıptır.
Atalarımızın şu sözünü unutmamak gerekir ki “bilmemek değil öğrenmemek ayıptır” vesselam…