Çalışma ekonomisinde yeni dönem


Bütün dünyada çalışma hayatında büyük değişiklikler yaşanıyor. Çok hızlı bir şekilde yayılan bu akımın ismine “Büyük İstifa” (Great Resignation) adı verilmiş. Türkiye’de de tartışılmaya başlayan bu konunun son iki yıldan beri yaşanan kovid salgını ile ilgili olduğunu söyleyenler çoğunlukta olup benimde düşüncem bu yöndedir.
Çalışma yaşamındaki bu büyük değişim, İkinci Dünya Savaşından hemen sonra da görülmüştü. Sanayi tesislerinde cepheye gönderilen askerlerin yerini kadınlar almıştı. Savaş sonrasında ise kadınlar evlerine dönmekte pek de istekli olmamışlardı.
İşverenler ise erkeklere göre daha düşük ücret talep eden kadınların çalışmasına olumlu bakıyordu. Zaten savaşın verdiği yıkımdan dolayı milyonlarca erkek ölmüş veya yaralı duruma düşmüştü.
Almanya gibi ülkeler işgücü açığını önlemek için Türkiye gibi ülkelerden yardım istemişlerdi. Ayrıca tüketim ekonomisinin gereği olarak tasarrufa alışkın ev hanımlarının yerine “daha fazla tüketen” kadın çalışanlar tercih edilmeye başlanmıştı.
Bu süreç günümüze kadar güçlenerek devam etti. Halen çalışanların neredeyse yarıya yakın bir kesimini kadınlar meydana getirmektedir. Bu durum özellikle sanayileşmiş Batı ülkelerinde çocuk doğumlarını azaltmış ve “yaşlı nüfus patlaması” adı verilen sosyal güvenlik sorunlarına yol açmıştır.
Günümüzde ise kovid salgınının başlaması ile birlikte bazı işler haricinde birçok işkolunda evden çalışma zorunluluğu başladı. İki-üç yıl boyunca evden çalışmaya alışan insanlar bu son durumu yavaş yavaş benimsemeye başladılar.
Özellikle çalışan kadınlar, aileleri ile birlikte olmanın ve çocukları ile vakit geçirmenin ne kadar güzel bir duygu olduğunu bu sefer daha iyi anlamaya başladılar. Evden çalışma ve eğitimin “online” olarak yapılması bir çok davranış kalıbının değişmesine de yol açmıştı.
İşveren açısından da bu zorunlu durum bazı avantajlar sağlamıştı. Her şeyden önce işyeri için ödedikleri birçok masraftan kurtulmaya başladılar. Çok büyük ofislere, güvenlik elemanlarına ve hatta yeme içme gibi çeşitli kolaylıklar için ödenen paralar cepte kalmaya başlamıştı. Öyle ki; bazı çalışanlar günde sekiz saat yerine 12 saat hatta daha fazla çalışabiliyordu. Üstelik elde edilen verim bazı işkollarında son derece yüksek olmuştu.
Yaşam yerlerinin “ev-ofis” olarak düzenlenmesi ve işyeri dışından çalışma şekli; çalışanlar açısından “işyerlerine sadık kalma” zorunluluğunu da değiştirmişti. Her şeyden önce ek iş yapma imkanları ortaya çıkmış hatta işyeri içinde başka firmalarla çalışamayan insanlar; kendi evlerinde iken iş etiğine uygun olmasa bile bunlarla çalışma imkanı da bulmuşlardı.
Bu durum; salgın hastalığın azalması ile birlikte işyerine dönüş durumunu ve istifa hikâyesini de oldukça etkilemiştir. Zira çalışanlar ev-ofislerde çalışmanın konforuna öyle alışmışlardı ki; bir daha mekanik robotlara benzeyen sıkıcı iş yaşamına dönmeyi bir kâbus olarak görüyorlardı. İşte “Büyük İstifa” denilen işyerlerinden uzaklaşma olayının içyüzü bu olsa gerektir.
Yıllar önce “Çalışma İlişkileri Açısından Kapitalizm Sonrası Dönem; Malikiyet ve Serbestiyet Devri” başlıklı bir doktora tezi hazırlamıştım. Tezimde insanların ücretli olarak çalışmak yerine kendi işlerinin sahibi olmayı isteyecekleri; çalışma yaşamı açısından farklı bir düşünceyi dile getirmiştim.
Dünyanın gelişmiş ülkelerinde görülen büyük istifa adı verilen bu olayın, tezimde iddia ettiğim süreci çabuklaştıracağı kanaatini taşıyorum. Zira insanlar eski pozisyonlarına dönmek yerine aynı işi işyerinde ücretli olarak yapmak istememektedirler. Bunun yerine belirli bir anlaşma ile tıpkı profesyonellerin çalıştığı gibi “parça başına veya proje başına iş” yapma eğilimi göstermektedirler.
Ayrıca çalışanlar, uzmanı olduğu konularda çok sayıda işyeri ile anlaşmalar yaparak daha fazla para kazanma imkânına da kavuşabilmektedirler. Rakip firmalarla etik olmayan iş ilişkisi kurma yerine bağımsız bir şirket gibi çalışmak çok daha konforlu ve etik görünmektedir.
Bu hamur çok fazla su götüreceğinden dolayı şimdilik bu kadarı ile yetinmek istiyorum. Çalışma ekonomisindeki bu değişiklikleri takip ederek okuyucularıma aktarmaya inşallah devam edeceğim, vesselam…