Genel bir kaidedir; galibiyetler orduya ve millete verilir, mağlubiyetler ise tedbirsizliği nedeniyle komutana ve yöneticiye fatura edilir. Çünkü başarı ne kadar çok kişi ile paylaşılırsa küçülmez aksine büyür. Keza mağlubiyet ise bir şahsa yüklenildiği takdirde küçülür ve moral bozucu etkisi en aza iner.
Bu konuda verilecek örnek çoktur. En belirgin olanlarını söyleyelim:
Alman milleti savaşlardaki başarısızlıklarını Hitler’e fatura etmiştir. Keza Amerikalılar, İngiliz ve Fransızlar asla galibiyet şerefini Müttefik Ordular Komutanı olan General Eisenhower’a vermezler. Bu şeref “bütün müttefik halklarının ve askerlerinindir” diyerek başarılarını daha da genelleştirerek büyütüp pekiştirirler.
Gelin görün ki bizde bu durum tam tersine işler. Galibiyet ve başarı bazı komutanlara, mağlubiyet ve başarısızlık ise orduya verilir. İşin daha fenası; savaşların gerçek yönleri çarpıtılarak olduğundan çok farklı bir biçimde resmi tarih kitaplarına geçirilmiştir.
Nisan 2015 tarihli Derin Tarih Dergisinde Tarihçi Mustafa Armağan bu çarpıtmaya el atmış “Resmi tarihte kahramanlığı ebedileştirilmek istenen komutanlara başarısızlık zinhar yakıştırılmıyor. Böylece Çanakkale düğümünün üstü bir türlü açılmıyor ve yine açamıyorsan örteceksin kuralı işliyor” diyerek bu acı gerçeği dile getirmiştir.
Avusturalyalı tarihçi Robin Prior, Çanakkale’de 19 Mayıs Taarruzundan bahsederek “Bütün Çanakkale savaşında Türklerin yaşadığı en büyük felaket oldu” ve taarruz neticesinde “30 veya 42 bin Türk askerinden 10 bini kaybedilmişti” demektedir. Peki, bu 19 Mayıs Taarruzunun komutanı kimdi?
İşte tarihin bir huyu vardır ki gerçekler bir gün mutlaka ortaya çıkar. Ne kadar sorumlu komutanları gizleseniz de başarısızlıklarının üzerini örtemezsiniz. Genelkurmay’ın “Çanakkale Tarihi (Cilt V, 3. Kitap)” ve diğer bazı kitaplarda 19. Tümen’in savaşları anlatılmaktadır.
Arıburnu cephesinde 19 Tümen taarruza geçmiş ve bu büyük kayba neden olunduğu ifade edilmektedir. Fakat komutanın ismi söylenmemektedir. Elbette bunun için biraz cesaret biraz da araştırıcı tarihçi olmak gerekiyor.
General Celil Erikan bir kitabında 19. Tümen’de 89 subay ve 10877 er bulunduğunu 27. Ve 64. Alaylarında emrine verildiğini ifade etmiştir.
Nedense bu önemli ayrıntı, resmi tarih profesörlerinin dikkatsizliğine gelmiştir. Zira resmi tarihi alt üst edecek derecede önemli ayrıntılar bulunmaktadır. Neden böyle bir riske girilsin ki? Tarihçilerin başını belaya sokacak bu gerçekleri söylemek tehlikelidir. Hazır devletten bilim adamı maaşı alırken bu insanların keyiflerini bozmaya gerek yoktur!
Bu başarısız taarruz için resmi tarihçiler 1181 askerimizin şehit olduğu ifade etse de gerçek maalesef böyle değildir. Nigel Blundel isimli bir yazarın “Tarih Boyunca Dünyayı Sarsan Yanlışlar- Milliyet Yayınları) isimli kitabında şöyle demektedir: “Çanakkale’nin en kanlı savaşı 18 Mayıs’ta Anzak Koyunda oldu”. Çünkü Taarruzdan önce top atışı 18 Mayıs’ta başlamış taarruz ise 19 Mayıs’ta gerçekleşmişti.
“Yeni yeni birlikler getiren Türkler, şimdi ayakta duran 12000 Avusturalyalı ve Yeni Zelandalının üç katı güce sahiptiler. Saat 1700’da o güne kadar görülen en büyük baraj atışı başladı. Askerler siperlere ve boy çukurlarına büzülmüş beklerken topçu ateşi gecenin geç saatlerine kadar sürdü. Sabah saat 3’te birliklerin saldırıya hazır olmaları emredildi… Ardından Türkler siperlerinden çıkıp Anzakların üzerlerine yürüdüler… Türk komutanları saldırıya son verdiklerinde çoğunluğu Anzak siperlerine birkaç adım kala yaşamını yitirmiş ve 10 bin kayıp vermiş bulunuyorlardı”.
Şimdi Çanakkale’de vermiş olduğumuz 250 bin şehit ve yaralının sebebini daha iyi anlayabiliriz. Maalesef Çanakkale’de bazı komutanlarımız başarısız ve tedbirsiz idiler. Bunun sonucunda ise İngilizler başarılı bir şekilde geri çekilerek savaş azim ve cesaretini kaybetmemişlerdir. Akis olabilseydi 1. Dünya savaşının akıbeti çok farklı olabilirdi…
Bazı komutanların gizlenen başarısızlıkları ve üstü örtülen acı gerçekler karşımızda durmaktadır. Örneğin Balkan savaşında Bulgarlara karşı Tekirdağ Çıkarması ve hezimeti, Filistin’de El-Megiddo Savaşında (Armagedon Savaşı diye de bilinir) General Allenby’ye karşı Türk tarihinin en büyük bozgunu bunlardan sadece iki tanesidir.
Bu savaştan sonra Mondros Ateşkes Anlaşması imzalanmış, 450 bin asker ve 1 milyon km kareden fazla toprak kaybedilmişti. Yine Ethem Bey’e arkadan saldırarak ordunun ilerlemesinin durdurulması, Kütahya ve Eskişehir Muharebelerinin kaybedilmesi ise Milli Mücadele yıllarının üstü örtülen gerçekleri arasında yer almaktadır.
Bakalım resmi tarihin üstü örtülen gerçekleri daha ne kadar gizlenecek? Bende hala merakla bekliyorum, vesselam…