Cennet annelerin ayağı altındadır! (1)

Peygamber Efendimiz Hazreti Muhammed (asm) “Cennet annelerin ayakları altındadır” buyurmuş ve anneliğin önemini anlatmıştır. Anne duası kadar makbul bir dua; ancak peygamberlerde bulunur.
Bahsedeceğim bir olayda da birçok insanı felaketin eşiğinden döndüren hususun anne duasından kaynaklığını düşünüyorum. Her insan kendi hayatına dönüp bir baksa anne duası sayesinde ne kadar büyük sıkıntıları aştığını görecektir.
Bunu çok iyi idrak eden Taşkın Koçak isimli bir arkadaşım başından geçen bir olayı anlatmış. Gerçi konu ilk bakışta sabır ile alakalı ve sabrın ne kadar güzel bir şey olduğunu anlatıyor. Lakin yazının tamamını okuyunca sabır kadar önemli başka bir hususun da önemini anladım. O da “anne duasıdır”. Çünkü normal şartlar altında yapılması güç olan işler bazen dua alındı ise birden kolayca başarılabilir. 
Öyle zannederim ki bu yazıyı siz de okuduğunuzda annelerin duasının Allah katında ne kadar değerli olduğunu anlayacaksınız. Elbette sabır duygusunun da önemli olduğunu ve insanları nasıl felaketin eşiğinden döndürdüğünü de görmek mümkündür. İşte bu yazımda her iki konunun önemini anlatan yaşanmış bir hikâyeyi anlatmak istiyorum.
On yıl kadar önceydi. Bir şubat ayında yağmurlu bir günde Azerbaycan’dan gelen bir müşterimi Kadıköy rıhtımından almak için Maltepe’den yola çıkmıştım. Kadıköy’de Salı Pazarı vardı o gün ve ben Hasanpaşa mevkiinden Kadıköy’e giriş yaptığımda, akşam ezanı okunuyordu.
Akşam namazını Söğütlüçeşme Camii’nde kıldıktan sonra arabamla rıhtıma doğru yöneldim. Salı pazarının ve yağmurlu havanın etkisi ile çok kalabalık bir trafik vardı. Yaklaşık kırk dakikada Söğütlüçeşme Camii’nden boğa heykelinin oraya kadar ancak gidebildik.
Arkamdan gelen aracın sabırsızlıkla sağa sola girme çabaları, ilerleme çabaları boşunaydı. Ne yaptıysa bir türlü başarılı olamadı. Boğa heykelinin bulunduğu yerdeki ışıklara geldiğimizde en önde ben arkada o bekliyorduk. Adeta stadyumdan boşalırcasına yoğun bir kalabalık vardı karşımızda.
Yeşil ışık yanmış hareket etmeye başlamıştık ama ne mümkün o kalabalıkta ilerleyebilmek… Milim milim ilerleyebiliyordum. Arkadaki sabırsız sürücü bana korna çalamaya başladı. Bir taraftan da “ilerle, ilerle” diye bağırıyordu. Ben de elimle kalabalığı gösterdim ve “milleti mi ezeyim?” dedim.
O bu durumdan kendince farklı bir mana çıkardı ve aracından hızla inerek yanıma öfke ile geldi. Sonrasında ben “ne oldu” demeye varmadan direk anama sövdü. 
Beş saniye kadar düşündüm. Direksiyonu yerinden çıkaracak bir şekilde sıkarak şunu dedim: “Ben senin annenin ayaklarının altını ve ellerini öperim, ben bir anneye sövecek bir insan değilim.”
 Gözlerim dolmuştu, bunu gören adam şaşkına döndü. Belinde silahı çıkarır gibi yapıp; “Beni vursaydın daha iyiydi.


 Bu nasıl söz? Ne olur Allah aşkına arabanı sağdaki kafeye çek de konuşalım” dedi. Adamın bu şekilde yalvarmasına bu sefer ben şaşırmıştım. Dedim ki; “Ya arkadaşım anamıza sövdün şimdi bırak da gidelim, işimiz var.” Bu sefer elime koluma sarıldı, baktım kurtuluş yok, çaresiz bunu kabul ettim.
Zorlukla trafiği yararak kafenin önüne benim arabamı yerleştirdi, sonra kendisi geldi. Kafeye girdik. Bana ne yiyeceğimi içeceğimi sordu. “Yok, sağ ol, buyur sizi dinliyorum” dedim. “Sen şuan ne yaptın biliyor musun” diyerek sözlerine başladı ve şunları söyledi: “Sen trafikte bana sabretmekle kendi çocuklarını, benim çocuklarımı ve vurmaya gideceğim insanların hayatını kurtardın. Şaşırdım “nasıl yani?” dedim, “Anlatayım” dedi:
“Hasanpaşa’da iki bloktan oluşan bir bina yaptım. O binaların iki kalfası vardı, binanın yapımında hata yaptıkları için, ben iskân almıyorum. Binalarda ciddi manada sorunlar var.  İki saat önce telefonda onlar ile görüştüm, anlaşamadık en sonunda bir birimize sövdük. Ben de silahı belime koydum ve onları vurmaya gidiyordum. Karşıma sen çıktın. Ben sana küfür ettiğimde eğer sen de bana karşılık verseydin oracıkta sana bir şarjör boşaltacaktım. Sen nasıl bir adamsın, melek misin birader; böyle bir küfre sabrettin.”
Bu sözleri üzerine kısaca “Vallahi benim ahlakım buna müsait değil” dedim. Zamanım kalmamış, müşterim rıhtımda beni arıyordu, daha fazla uzatamazdım. Dedim ki: “Neyse olan olmuş, tamam yine görüşürüz, ben gideyim. Adam “olmaz” dedi. Yaşadığı badirelerin etkisiyle duygusal ve pişman olmuş bir ruh haliyle “Beni validenize götürün, ellerini öpeyim, helallik isteyeyim.” Bunun mümkün olmayacağını söyleyince bu sefer; “O zaman bugün siz annenizi ziyaret edin, benim yerime helallik dileyin” dedi. Benden bunu yapmam için ısrarla söz aldı.
Adamdan ayrıldım ve biraz geç de olsa müşterimle buluştum. Ondan ayrıldığımda vakit daha da geç olmuştu. Fakat adama bir söz vermiştim. Gecenin bir yarısında annemlere gittim. Kapıyı babam açtı. “Hayırdır oğlum bu saatte” dedi. “Hayırdır inşallah babacığım” deyip başımdan geçenleri anlattım. Sonra annemin yanına gittim ve anneciğimin ellerini öptüm.
Şuan bunları yazarken Allah şahit gözlerim yaşlar içinde… Eğer ben o an sabır etmeseydim, bugün ben ya da kalfalar veyahut ta hepimiz birden hayatta olmayacaktık. Belki o arkadaş hapiste olacaktı, perişan birçok aile de geride kalacaktı. İşte sabır bunun için önemli…