CHP ve kadına şiddet (1)

CHP, cumhuriyetimizin ilk yıllarından itibaren kadına şiddetin merkezinde yer alan bir siyasi partidir. Buna rağmen son zamanlarda basına yansıyan parti teşkilatlarındaki kadınlara taciz ve şiddet olayları nedeniyle nihayet medyanın gündemine gelmektedirler.

Biz medyanın ve kadın konusunda araştırmalar yapan akademisyenlerin bu konudaki suskunluğunu ve iki yüzlülüğünü bir kenara bırakıp; yaşanan acı gerçekleri dile getirmeye devam edelim.
Bütün dünyada ve Türkiye’de aile yapısındaki bozulmalar son yıllarda aşama kaydederek hızla devam etmektedir. Bunun sebeplerine ve Türkiye’de yaşanan kadına şiddet olaylarına farklı bir bakış açısı kazandırarak çeşitli makale ve yazılarımda değiniyorum. Lakin akademisyen ve siyasetle ilgilenen insanlar arasında buna rağbet gösteren çok azdır. Umulur ki; neredeyse kimsenin el atmadığı ve tartışmaktan dahi çekindiği bu konular, tartışılmaya başlanır.

Evet,  cumhuriyetin ilk yıllarında kadınlara karşı uygulanan insafsız, acımasızca idam ve cinayetler vardır. Bunların neredeyse tamamı halı altına süpürülerek tartışılmasına bile müsaade edilmemiştir. İşin daha da acı olan tarafı ise; kadına şiddet uygulayan siyasetçiler, tam tersine kadın hakları konusunda cilalanıp parlatılabilmektedirler.

İstiklal Mahkemelerinde sırf ibret olsun diye “şapka kanununa muhalefetten” asılan  Erzurumlu Şalcı Şöhret Ana; bunlardan sadece bir tanesidir. CHP’nin milletimize zorla dayattığı inkılâplara karşı gelen “kadın” dahi olsa ağır bir şekilde cezalandırılmış hatta idam dahi edilmiştir. Törelerimizdeki “annelere saygı” ilkelerini dahi acımasızca çiğnenmiştir.

Ne tuhaf bir durum ki sadece CHP değil bütün partilerin kadın kolları bahsetmiş olduğum acı olaylara değinmekten dahi kaçınmaktadır. Eğer siyasi partilerin kadın kolları bu konulardan bahsetmeyecek de hangi konuları konuşacaktır? İşte zurnanın “zırt” dediği nokta burasıdır. Kendisine siyasetçi adını veren ve partilerin önemli yönetim mekanizmalarında yer alan kadınların bu konuda cevap vermelerini beklerim. Umarım samimi bir cevap gelir.

Türkiye’nin ilk “First Leydi’si” olan Fikriye Hanım’ı da hatırlamakta yarar vardır. Hastaneye kaldırılarak kan kaybından vefat eden bu kadıncağız; intihar süsü verilerek can vermiştir. Ortada ciddi bir cinayet ihtimali varken dahi mahkemeye dahi gidilmeden mesele kapatılmıştır.

Mecliste öldürülen General Halit Karsıalan da; kan kaybından vefat etmiş katili olarak gösterilen Ali Çetinkaya (Kel Ali), İstiklal Mahkemelerine hâkim olarak tayin edilmiştir. Elbette katil bir hâkimden mahkeme reisi olursa kadın bile olsa şapka kanununa aykırı hareket ettiği için Erzurumlu Şalcı Bacı da idam edilir; başka kadınlara da şiddet uygulanır.

Nitekim Dersim’de nice kadın ve çocuk acımasızca öldürülmüştür. Buna şaşırmamak gerekir. Fakat asıl şaşırılması gereken husus halkımızda büyük acı ve travmalar yaşanmasına sebep olan kadınlara şiddet olaylarının hala tartışılmasına bile cüret edilememektedir.

Dersim’de bombalanan, mağaralara sokulup ölüme mahkum edilen kadınlara karşı bir özür dilemeyi dahi beceremeyen CHP şimdi kalkmış “helalleşmekten” bahsetmektedir. Böylesine iki yüzlü bir anamuhalefet partisi bulunan bir ülkede; kadına şiddet konusunu nasıl ele alacağız; ciddi olarak merak ediyorum.