Bu arada bir an için olsa da şunu düşünebiliriz. Aslında biz de onlar gibi ölüm mahkûmlarıyız. Sadece, infaz saatimizi bilmiyoruz, o kadar. “İnsanlar uykudadır; ölünce uyanırlar” buyuruluyor hadis-i şerifte.Kur’ân da, dünya hayatına “ya bir akşam, ya da bir kuşluk vakti” kadar zaman biçiyor.Demek ki, rüyamız bize pek uzun görünüyor.
Uyandığımız an, bir de bakacağız ki, bitmeyecek sandığımız bir ömür, birkaç saat süren bir rüyadan ibaretmiş. Belki de, ölümün eşiğinden dönenlerin, o anda gözlerinin önünden bütün hayatlarının bir film şeridi gibi geçmesi bu yüzdendir, kimbilir?
Peki, ölüm denilen olay bu kadar korkunç mudur ki, bu kadar insan ölüm kelimesini bile akla getirmekten çekiniyor? Yahu nerden açtın bu konuyu, söyleyecek başka bir söz bulamadın mı diye azar işittiğimiz bile oluyor ya, aynen bunun gibi...
Hâlbuki Peygamber Efendimiz (asm) “lezzetleri tahrip edip acılaştıran ölümü sık sık zikrediniz” diye buyurmaktadır. Yine Kur’ân’da “sen de öleceksin onlar da ölecek” mealinde çok sayıda âyet vardır.
O hâlde Kur’ân’a ve Peygamberimize itaat ederek ölüm hakikati üzerinde biraz durmak gereklidir. Hastalıklar hatta Azrail meleği birer perdedir aslında, zira ölüm olayını bizzat Cenâb-ı Allah gerçekleştirir. Benim kardeşim iki yaşında iken çok yüksekten düştü ama ölmedi. Zira vadesi dolmamıştı ve yiyecek rızkı daha tükenmemişti.
Bazen köprüden atlıyorlar, normalde parçalanması gerekirken bakıyorsun sağ çıkmış. Demek ki Allah, ölümü onlar için henüz yaratmadı. Yaratıldığı an ise hiçbir insan ecelinden kaçamaz. Hindistan’a hatta Çin’e gitse bile…
Aslında ölüm aynen hayat verilmesi gibi mahlûktur, yani yaratılmıştır. Bu şu demektir; ölüm olayı sıradan bir olay değildir. İnsan için çok büyük bir dönüm noktasıdır. İmtihan için dünyaya gönderilen insan, süresi dolunca gerçek âleme geçmektedir. Fakat bu geçiş sıradan ve kolaylıkla olmamaktadır. Gözünün önünden birçok perde kalkmakta yaşadığımız maddî âlemin dışına gerçek âleme bir dönüş yaşamaktayız.
Gerçek âlemi, ölümün küçük kardeşi olan uykuda rüya görürken kısmen de olsa fark edebiliyoruz. Burada zaman ve mesafe kavramı bambaşka. Bir anda bir aylık işi yapabildiğiniz gibi çok uzun mesafeleri aşıp geçmeniz mümkündür. İşte az da olsa kapısını araladığımız rüya ile gerçek hayatımız olan “sonsuzluk âlemini” bir parça fark edebiliyoruz. Elbette aklımızın erişemediği duygularımızın anlamaya yeterli olamadığı bu âlemi burada anlatmak çok yer kaplayacaktır. Lâkin Kur’ân ve Kur’ân tefsirlerinden yararlanarak akla kapı açmayı şimdilik yeterli görüyorum.
Evet, ölüm, Bediüzzaman’ın dediği gibi fani olan dünya âleminden baki olan ahiret yurduna geçmek için bir terhis tezkeresidir. Hani askerde iken görevimiz bitince verilen terhis emri var ya, onun gibi vazifeden bir paydos, asıl yurdumuza dönmek için bir bilettir.