Çocuklar...

Geçtiğimiz günlerde bir akşam eve dönüyoruz. Manevi kardeşim Sedef telefonumu istedi. Harika bir şey görmüş, bana sürpriz olarak onu çekmek istediğini söyledi. Akşam üzeri, hava karanlık, etrafta çok matah bir şey yok, “acaba ne çekecek” diye içimden geçirsem de telefonu verdim. O da heyecanla aldı. Hayal edelim: Gündüz yağan yağmurun sularıyla dolmuş yarı çakıl yarı toprak bir yol kenarı. Akşam karanlığı çökmesine rağmen sokak lambasından nasibini alan bir kenar. Işığın vurduğu yerde hafif bir su birikintisi. Su birikintisinin başında da bizim Sedef. Ayak ucunda bir yerlerde kendince şekil almış minik su birikintisini kareliyor. “Baksana Bediş, nasıl da kalbe benziyor.” Diyerek telefonu uzattı. Baktım, hakikaten de su birikintisi kalp şeklini almıştı. “a evet, ne harika görünüyor, teşekkür ederim.” Diyerek telefonu aldım. Kendi gördüğünün görülmesi, fark edilmek, onaylanmak onu mutlu etmişti. Gözlerinde parladı mutluluk. Sonra durdum ve şunu düşündüm; etrafına bakınmak, olanı biteni takip etmek, gördüklerini izlemek, hoşuna giden bir şeyi yazmak ya da fotoğraf çekmek, etrafınla paylaşmak; tüm bunlar ne kadar da benlik bir hareket. Sanki bunları yapan Sedef değil de, bendim. Ben olsam ben de aynısını yapardım. Çocuklar harika birer taklitçiler. Aynı zamanda büyüklerinin yaptıkları hareketleri muhteşem bir şekilde alıp kopyalıyorlar. Kimi onlara huy ve ahlak olarak kalıyor, kimi ise anlık gelip geçiyor. Büyüklerden kopyalayıp benimsedikleri hareketler şayet iyi huylu ise onlara kâr oluyor, kötü huylu ise bir tümör gibi yapışık kalıyor. Ya kendilerini iyi anlamda besliyorlar ya da kötü anlamda. Yaptığımız tüm eylemler insanlar tarafından görülür. Sadece büyükler görmek ister ya da görmez ama küçükler mutlaka görür ve kopyalar. Bu yüzdendir ki küçüklerin yanında davranışlarımıza, hal ve hareketlerimize olabildiğince dikkat etmeliyiz. Kocaman bir sorumluluk taşıyoruz zira... Aynı zamanda -ki değinmek istediğim asıl mesele budurçocuklar, kendimizi, ne olduğumuzu görebilmemiz için kirsiz, passız harika birer aynadır. Nasıl bir halde olduğumu görmek istediğimde hemen manevi kardeşlerime bakıyorum. El-kol hareketlerimi, tarzımı, tavrımı, kullandığım cümlelerimi, icraatlarımı, iş yapma halimi her bir şeyimi görüyorum. Çocuklarda kendimi görmek bana iyi geliyor. Kendimi toparlamak, iyi ve güzel hareketlerimi almak, kötüsünden sıyrılmak için güzel bir süzgeç görevi görüyorlar. Ben de bunu sonuna kadar kullanıyorum. Aynaya baktığınızda kendinizi göremiyorsanız, görüp de kendinize objektif davranamıyorsanız, katıksız bir bakış açısı istiyorsanız yanı başınızdaki çocukları gözlemleyin. Kendinizden izler göreceksiniz. İzleri takip ederek kendinize güzel bir yol çizebilirsiniz. Sonuçta hayat güzel, neden daha güzel olmasın ki? Sevgiyle...