ÇÜRÜK BİR SANDALLA YOLCULUK

Çünkü birçoğumuz küçük imkânlarımızla büyük hayaller kuruyoruz. Hayal kurmadan olmaz… Hayal kurmak gerçekleştirmenin yarısıdır. Küçük imkânları olup büyük hayaller kuran insanlar önündeki büyük sorunların farkına varamazlar… Bir hayal kurmaya başladılar mı atık önünü alamazsın! Küçük hayali olanlar küçük balıklara benzerler. Öyle oradan oraya gezinen küçük balıklar hani bir oltaya yahut büyük balığa yem olacağını ayırt edemeyen küçük balığa küçük.
Şimdi küçük balık olsan bile senin yaşam çevren var… Yaşam çevrende çok dikkatli olmalısın, en küçük bir hatalı risk yara almana yahut ölümüne sebebiyet verebilir. Birçok av, avcısına küçük bir ihmal sonucu av olmuştur. Çünkü avcı sürekli bir adım öndedir, hep grubun içinde zayıf olanı gözetler… Gruptan bağımsız ve sürekli hata yapanı bekler! O da hayatının en büyük hatasını yapar.
İşte büyük balıklar her ne kadar kendi içlerinde bir liderlik bir üstünlük kavgası yapsalar bile iş avlanmaya gelince ayrılmaz bir bütün ve tam bir ekip olurlar… Saldırırlar, artık kimin payına ne düşüyorsa pay kavgası yapsalar bile herkes kendi payına düşeni alır. Her ne kadar grubun diğer üyeleri bu duruma razı olmasalar da kendi güvenliklerini ön plana tuttukları için yapacak bir şeyleri kalmaz. Birileri hep av olmak zorunda, sadece o küçük hayati riskleri yapmayanlar sırasını savar… Sakın bunu kurtulmuş olarak algılamayın. Çünkü av ne kadar hatalı risk yapsa avcı da o kadar taktiğini geliştirir. Ta ki hedefine ulaşıncaya kadar. Yani o büyük kara parçasına ulaşamazsınız umutlarınız ya denizin ortasında kalır yahut karaya vurur. İşte bu hikâyemiz umutları karaya vuranların hikâyesi… Küçük insanların büyük hayallerinin karaya vurması… Uzun, çok uzun bir yolculuk bu yolculuğun her ne kadar tehlikeli olduğunu bilseler de sonunda büyük hayallerine kürek çekenlerin yolculuğudur. Tüm gidecek yoların tıkandığı imkânsıza sürüklenenlerin yolculuğudur.
Peki, bu yolculuk nereye kadar devam eder? Bu yolculuğun sonu belli… Ya karşı kıyıya sandalla ulaşırsın yahut bir kıyıya yüzükoyu! Sadece bir balıkçı teknesi farkına varır… İşte senin hayalin bu! Aslında birçoğumuzun hayali böyle, farkına varamasak bile birçoğumuz büyük bir boşluğa Kürek sallıyoruz… Çevremiz her şey olup bitince, keşke o batmakta olan ele uzanan el biz olsaydık! Ve hep bunu biz o eller suya gömülünce söylemişiz!  Ve karaya sandalla ulaşan ellerden bir el o kara boya ile boyanan duvarlara yazacak… İşte biz geldik ve o karşı kıyıya ulaşamayan o el ona el sallayacak. Onun cesaretiyle o simsiyah ardı kan kırmızı olan duvarlar bir gün beyaza boyanacak! Arkası yeşerecek… Şaşırma daha önce olmadı mı? Yıkılması imkânsız duvarlar yıkılmadı mı? Kilitli kelepçeler kırılmadı mı? Sanıyorsunuz katı kalplerin yumuşamasını beklemeyip zulme uğrayanların zafer çığlıkları attığını çok duyduk. Sakın o elleri suya gömen yüreklerin yumuşamasını beklemeyin! Beklerseniz sağdan soldan gelirler, içinizde olanlar da içten kemirirler sizi… Dimdik durun, hiç eğilmeyin, haykırın, ses verin yahut düşene el olun…