Çuvaldızı ençok kime batıralım?..

Narin’in katilleri adaletin karşısında henüz hesap vermeye başlamamış iken, İkbal ve Ayşenur’un vahşice katli ve parçalanmış beden görüntüleri beynimizin içine hapsolmuş iken ve sur katiline öfkemiz dinmemiş iken Sıla bebeğin ölüm haberini aldık!..

Gerçekten artık yürek dayanmıyor ve sabrımız tükeniyor. Kimi eğitim sistemine kimi aile içi eğitim ve terbiyeye kimi de devletin bu konudaki yetkin kurumlarına fatura çıkarıyor. Bence tüm kurumlar ve bizler, toplum olarak hepimiz sorumluyuz. Beş kez hastaneye yatırılan katil Semih’in tedavi sürecinde yer alan hastaneler, doktorlar psikologlar, psikiyatristler sorumludur. Bir sosyopatı tedavi edemedikleri için değil bir sosyopat ile yüz yüze gelip o sosyopat topluma karıştığında o topluma bir sosyopatla nasıl yaşayacakları konusunda geri bildirim yapmadıkları için sorumludurlar!

 Diyeceksiniz ki böyle bir mecburiyetleri yok; işte o mecburiyetin “neden” olmadığını konuşmamız lazım. Böyle sosyopat-psikopat vakayla beş kez karşı karşıya gelmiş eğitim ve sağlık alanında yer alan herkes sorumlu olacağını bilmelidir. Katil Semih’in eğitim aldığı okullar, okuldaki öğretmenleri, idarecileri, hepimizden daha çok bir ergenin eğilimlerinin başının sonunun nereye gideceğini anlamaya muktedir ve muktedir olması gereken ve gerektiğinde de sessiz kalan herkes sorumludur. Velev ki etkisizliklerinin sebebi mevzuat ve imkân eksikliği olsun; neden ihtiyaçları olan düzenlemeleri en üst seviyede dile getirememişler, bunu da konuşalım ve varsa eksik, sebeplerini ve yetkinliklerinin gerekliliğini bugüne kadar neden kendilerinin dile getiremediklerini de... Bu tespitleri yaparken kasıt, mevcut kurumları eksik görmek ve eleştirmek değil ancak durum tespiti yaparken ve çözümleri konuşurken doğruyu bulmanın yolu eleştiriye açık olmamız ve önyargılarımızdan kurtulmak gerektiğini bilmemiz lazım. Eğitim, sağlık ve aileden sorumlu kurumlar, Semih’i doğuran ve büyüten anne babası ve çocukları bir zombiye dönerken süreci gördükleri hâlde ona normal birey gibi davrananlar da bu yönüyle aile mefhumunu bir kez daha hayatın merkezine koyması gereken toplum olarak bizler de sorumluyuz.

Anayasa’da yazılı olduğu gibi bireyin maddi ve manevi gelişimini sağlamakla yükümlü olan devlet otoritesi adına yetkilendirilen ve sorumluluk alan herkes, her bir vakadan sonra bu eksiklik nedeniyle vicdanen kendini yargılamalı ve örneğin beş kez tedavi sürecinde bu çocukla ilgili yetersizliği olan herkes hukuk önünde hesap vermeyi bilmelidir.

Bu nedenle AK Parti'nin, çocukların korunmasına yönelik Meclis araştırma önergesi kıymetli bir adımdır.

AK Parti, iktidar partisi olduğu hâlde çocukların her türlü şiddet, ihmal ve istismardan korunarak akıl, ruh ve beden sağlıklarının gelişimlerini destekleyici tedbirlerin belirlenmesi ve yeni önerilerin geliştirilmesine dair önergeyi TBMM Başkanlığı’na sunarken tam da dediğim gibi bir öz eleştiri içindedir.