Ne gariptir ki insanoğlu her zaman bunca öğretiler karşısında gafil ve dünya nimetlerine eşdeğerinde nankör olmuştur. Acziyet duygusu içerisinde olması gerekirken enaniyet küllerini kuşanmış halde yaşamını sürdürmektedir.
İnsan değer bilmez. Evet kaybedilen onca nimetin yerini başka işlerle doldurduğu için bilmez. Kadir kıymet bilmez insan(oğlu).
Ellerinin arasında kaybolan zamanın nasıl akıp gittiğini bilmez mesela. Huzur içerisinde yaşadığı günlerin kıymetini, savaş zamanında olduğu gün anlar ancak her savaşta mı ki insan bunun manasını kavrasın.
Tefekkür lazım. Evvelini sonrasını, arkasını berisini düşünen bir beyine sahip, en küçük haliyle atomları birbirinden ayıran bir nimete sahip olup, tefekkür etmemektir bir yandan değer bilmemek.
Çağımızın en büyük sorun haline gelen sonuçlardan biri değersizleştirme iç güdüsü olmuştur. İnanç esaslarından sıyrılıp tefrika içerisinde boğuşurken zarara uğrayan değerlerde aynı sonuç yani Kıymet bilmemekle noktalanmıştır.
Neden sonra bunun acısını yaşayıp başımızı duvarlara vururcasına kendi çevremizde serzenişlerde bulunuruz anlaşılır gibi değil. Kendin ettin kendin buldun neden sonuç ilişkisinin başkalarının üstüne yıkmak bir huydur almış başını gidiyor.
Değer bilmek artık bir yana dursun; değersizleştirme ve itibarsızlaştırma eğilimi içerisine düştük bu son yüzyıllar içerisinde. Çığır açan gelişmelerin etrafımıza ve zihinlerimizi işgal eden görüntülerle dolup taşarken gelişen bu durumlardan bihaberiz. Gelişmeleri yakından takip edelim derken hipnoz etkisiyle çarkın içerisinde bulduk kendimizi.
Simsiyah bir kömür tanesinin temizlenip cilalanması sonucu ortaya çıkan elmas, geçmişinde karanlıklarla dolu olsa da sonuç paha biçilecek türden değildir.
Ne zaman olaylara bakış açımız değişti, ne zaman çöpleri karıştırıp geçmişin girdabından dolambaçlı sahnelerinden sıyrılacağız merak konusu.
Çağlar ötesinden yine bizlere ışık tutacak bir hadisi şerifi burada ifade etmek bir borç ve gerekli bir durum oldu artık. En büyük nimet her şey yerli yerindeyken, sağlamken, güçlüyken, akıl yerindeyken, tüm azalarımız çalışır vaziyetteyken, görüp duyuyorken tüm bu nimetlerin farkına varıp, değer bilmekten yola çıkıyor.
Öyle buyurmuştu ikinci serveri Peygamber Efendimiz (sav):
Beş şey gelmeden beş şeyin kıymetini bilin:
- İhtiyarlık gelmeden gençliğin,
- Hastalık gelmeden sağlığın,
- Fakirlik gelmeden zenginliğin,
- Meşgul olmadan, boş zamanın,
- Ölüm gelmeden hayatın kıymetini bilin buyurdu.