DEM İmralı heyetinin aktardıkları

Son bir haftanın ana gündeminde yine adını bir türlü koyamadığımız, kimine göre barış kimine göre kardeşlik ve kimine göre ise daha büyük Türkiye ve güçlü demokrasi süreci vardı. DEM İmralı heyetinin Öcalan ile başlayan ziyaretleri tamamlanmış oldu. Sürecin yürütücüsü konumunda olan DEM heyetinden Sırrı Süreyya Önder, Pervin Buldan ve Ahmet Türk önce İmralı Adası’nda Abdullah Öcalan’a ziyaret yapmış daha sonra Meclis’te grubu bulunan bütün siyasi partilerle görüşmeleri tamamlamış idi. Geçen hafta cumartesi ve pazar günü Edirne ve Kandıra cezaevlerinde yatan Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ’ı ziyaret ettiler. Heyetin bu ziyaretlerden sonra kısa basın açıklamalarında aktardıkları ve görüşmelere dair kamuoyuna yansıyan ufak detaylar bize sürecin bundan sonraki yol haritasını ve beklentilere uygun olumlu neticeye yakınlaştığımızı gösteriyor.

Özellikle Selahattin Demirtaş’tan gelen mesaj dikkat çekiciydi. Demirtaş, koşulsuz bir şekilde sürece destek olacağını ve sürece katkı veren başta Cumhurbaşkanımız olmak üzere Sayın Devlet Bahçeli’ye ve Sayın Özgür Özel’e ve diğer parti liderlerine teşekkür ediyordu.

Selahattin Demirtaş’a ziyaretin yapıldığı gün Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan Diyarbakır’dan şöyle sesleniyordu: "Terör belasını ilanihaye bitirmek için ülkemizin önüne yeni ve önemli bir fırsat penceresi daha açılmıştır. Bunun heba ve heder edilmesini doğru bulmuyoruz."

Erdoğan, bu sürecin, ‘büyük ve güçlü Türkiye hedefinin önündeki en son engellerden birinin devreden çıkartılması amacıyla’ başladığını ifade ediyor, "Son yarım asırdır yaşadığımız sancılara artık 'dur' deme vaktidir, artık yeni şeyler söyleme vaktidir!” diyordu. “Yeni şeyler söylemek lazım!” mesajı;  bundan sonra örgütle arasında kuvvetli bağları olan, silahların gölgesinde konuşan DEM’e idi. Doğrusu bu süreç zarfında, “Türkiye partisi” olup Meclis çatısı altında meşru siyaset zemininde fikir üretmesi beklenen DEM Parti’den Tülay Hatimoğulları’nın talihsiz açıklaması dışında olumsuz bir açıklama da olmadı.

Tüm bu olumlu gelişmeler yaşanırken bir kesim, sürece dair aynı ezberleri tekrar etmekle meşgul oluyor ne yazık ki. Bu kesimler sürecin, Cumhur İttifakı‘nın ittifak çıkarları için veya muhtemel bir anayasa değişikliğinde istedikleri yeniden cumhurbaşkanı seçilme formüllerinin hayata geçirilmesi gibi amaçlar içerdiğini söylüyor. Devletin, “Örgüte koşulsuz silah bıraktır.” teklifine ‘hayır’ demeyen Abdullah Öcalan’ın mesajından, Öcalan’ın silah bırakma çağrısına destek vereceğini söyleyen Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ’ın herhangi bir şart, koşul ileri sürmeksizin silahların bırakılmasını sonuna kadar destekleyeceklerine dair mesajlar gündemde iken ana muhalefetin zamanın ruhuna ayak uydurmadığını ve kısır döngü söylemlerin etrafında dönüp dolaştığını izliyoruz.

DEM heyetinin MHP ziyareti sırasında Devlet Bahçeli’nin, heyet ile sohbetinde Kürt yazar Muhsin Kızılkaya'nın 'Bir Dil Niye Kanar' kitabından etkilendiğini ifade ettiğini duyanlar ve barıştan yana olan tüm kesimler bu anekdotlardan çok mutlu olmuştur. MHP-DEM görüşmesinden bu sıcak notlar yansırken CHP-DEM ziyaretinden yansıyan detaylar soğuk duş etkisi yaratıyordu. Basına yansıyan toplantı detaylarında Özgür Özel’in heyetinin, “Bu sürecin gizli bir anlaşması var mı; bize bunu açıkça söyleyin.” dediği ifade edildi. Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Özgür Özel’in 31 Mart seçimlerine kadar açık veya örtülü bir şekilde işbirliği yaptığı DEM heyetine “Gizli bir ajandanız var mı?” diye soru sormasının, aynı kesimlerde büyük bir şaşkınlığa yol açtığını söyleyebiliriz. MHP gibi milliyetçilik anlayışının herkesi, her görüşü kendine yakın tutması mümkün olmayan bir partinin lideri, Muhsin Kızılkaya gibi yıllarca Kürt kimliği ve Kürtçe dili üzerinden yazıp çizmiş bir yazarın kitabını okumuş ve Kürtçe ile ilgili yaşanan her sorunu içselleştirdiğini ifade ederken, 31 Mart seçimlerine kadar üç beş belediye daha almak için işbirliği yaptıkları DEM Parti’ye “Bizden gizli bir şeyler saklıyor musunuz?” sorusunu yöneltmesinin ne kadar incitici olduğunu birileri Özgür Özel’e söylemelidir.

Ve Zafer Partisi’nden Ümit Özdağ’a, DEM Parti’den Tülay Hatimoğulları’na ülkemizin her zorlukta ayakta kalmayı başarmış bir ülke olduğunu hatırlatmak gerekir. Büyüklerimizden bize bırakılan mirasın değerini bildiğimizi ve bu mirası bırakanların hayallerini birlikte gerçekleştiren bir millet olduğumuzu hatırlatmakta da fayda var. Bu mirasın taşıyıcısı olan bizler,  gelecek nesillere bırakacağımız zengin, müreffeh, huzurlu Türkiye nin en kritik süreçlerini sadece bir seçim kazanmaya indirgemek isteyenlere en iyi cevabı bu sürecin sonundaki barış ve kardeşliği gerçekleştirdiğimizde vereceğiz. Bugün dünde  kalan tüm zorlukları, savaşları, depremleri, darbeleri, ekonomik krizleri atlatmış bu ülkenin asırlık tarihlerinde her sınavdan sonra birbiriyle daha çok akraba olan, kardeş olan, komşu olan Türklerin ve Kürtlerin salih niyetlerinin ülkemizi güzel yarınlara taşıyamayacağını söylemek, tarihi ya bilmemektedir ya da inkâr etmektir.