Daha da ilginç olan husus şudur. Tuzlada yeniden inşa edilen Bahriye Mektebi, Annapolis’teki ABD Naval Akademinin benzeri olduğu halde, niçin o görkemli ibadet yerine benzer bir cami yapılmadı? Bu sorunun cevabı biraz can yakıcıdır. Lakin söylemekten de geri durmayacağım.
Çünkü Deniz Harp Okulunun camisini M. Kamal yıktırmıştır ve yerine kimse cami yapmaya cesaret edememektedir. İşin çok basit cevabı budur…
Peki, bunu nereden biliyoruz. Bir hatıradan nakledeyim: Cem Özmeral isimli bir zatın babası, Deniz Lisesi’nde ikinci sınıfta okurken 1934 yılında M. Kamal, Heybeliada’yı ziyarete gelir. Deniz Lisesi’nde kısa bir müddet kalır, ama giderken okul komutanı ve etrafındaki erkâna bir arzusunu iletir. Arzusu ve isteği şudur: “Laik Cumhuriyette kışlanın ve okulun içinde bir caminin bulunması doğru değildir. Cami en kısa zamanda okulun dışına çıkarılmalıdır. Belki lise binaları, komutanlık binası ve tek minareli cami 1834 den beri burada görevlerini beraberce sürdürmektedir ama onuncu yılını yeni tamamlamış laik Türkiye Cumhuriyeti’nde, Cami ve Devletin yeri ayrıdır”.
M. Kamal’ın arzusu emir telakki edilir ve birkaç gün içinde cami yıkılır. Lakin garnizon sınırları dışında yeni bir yere cami inşa edilmemiştir. Resmen adada uzun bir müddet cami olmamıştır. Kilise, havra var cami yok. Bir Müslüman ülkede böylesine acı bir durum yaşanmış…
Şimdi bir de bu hatıraların doğruluğuna göz atalım: M. Kamal’ın bütün deniz seyahatlerini kronolojik bir sırayla içeren bir sitede onun ilk Heybeliada seyahati ile şu bilgiye rastlamak mümkündür. “11 Eylül 1934: Atatürk’ün, öğleden sonra Ertuğrul yatı ile Tuzla’dan Dolmabahçe Sarayı’na gelişi, Akşam üzeri motorla Heybeliada’ya geçerek İsmet Paşa’nın köşküne gidişi, Akşam Dolmabahçe Sarayı’na dönüşü”.
Evet, tarih tutmaktadır. Anlaşılan İsmet Paşa’nın yazlık evine ziyarete gelmiş, buradan da Deniz Lisesi’ni ziyaret etmişti. Bu ziyaret önceden planlanmamış olmalıydı çünkü bu ziyaretle ilgili resimlere başka yerlerde rastlanmamıştır. Fakat solgun resimler bu durumu ispatlamaya kâfidir. Çünkü albümlerde iki resim arasında tek fark ikinci resimde caminin minaresinin olmayışı idi. Bu da hatırada anlatılanlara uyuyordu. Cami yıkıldıktan sonra minaresi kaldırılan bina, kütüphane olarak kullanıma açılmıştı.
Beyaz ahşap evlerin arasındaki cami ise 1935 yılında yapılmıştı. Adanın tepelerinde bir yerde kiremit renkli minareli küçük bir cami adada yaşayan Müslümanlara hizmet ediyordu. Kazasker Abdulkadir Efendinin eşi yaptırmış, Allah razı olsun…
Şimdi de aynı şeyi Cumhurbaşkanımızdan bekliyoruz. Tuzla’da ABD’deki emsaline benzer şekilde inşa edilen Bahriye Mektebine bir cami yapılmalıdır. Çünkü bunu ancak Erdoğan gibi karizmatik liderliği olan bir zat yapabilir. Yoksa yine çok fazla bir şey mi istedim?