Pazar günleri denizcilik yazıları yazacağız. Bu yazı ilk olacak inşallah. Makale gazetedeki sütun sınırlamasına gerek olmayacağı için bu tür yazılar bir parça uzun olacak bu nedenle okuyucularımdan affımı dilerim.
Bununla birlikte heyecanla okuyacağınızı tahmin ettiğim ilginç denizcilik olayları ile karşı karşıya kalacaksınız. Bu sayede dünyanın çok farklı coğrafyalarında ekmeğini denizden çıkaran insanları ve çeşitli liman şehirlerini daha yakından tanıyacağınızı düşünüyorum. Bazı yazılarda ise Müslüman devletlerde kıldığım Cuma namazlarını ve bu ülkelerin camilerinde görebildiğim farklı kültürleri ele almaya çalışacağım.
Deniz yaşamı genellikle zor olmakla birlikte insanın ufkunu genişletecek güzel yönleri de vardır. Sadece fırtına ve acı olaylar değil; çok çeşitli kültür ve inanca sahip insanlarla tanışmanın güzelliği de vardır. Belki de bu yüzden olsa gerek gemicilerin sohbetleri birçok insan için farklı ve ilginçtir. Bununla birlikte Pazar günü yayınlanacak bu yazılarda sıra dışı birçok denizcilik olayını da yakından takip etme fırsatı da bulacaksınız.
İşte bu günkü yazımız oldukça sıra dışı ve kimsenin başına gelmesini istemeyeceği zorlu bir deniz yolculuğu ile ilgili olacak. Zira sefer sonunda kaptanı olduğum gemi batmış ve oldukça zorlu bir süreç yaşamıştım. Uzatmadan 2010 yılında yaşadığım bu deniz macerasını anlatmaya başlayayım…
Kâtip Çelebi; şimdilerde kullanmadığımız bir deyimden bahseder ve “Başına Seydi Ali halleri geldi” sözünü bir büyük Türk denizcisinin maceraları ile anlatır. İşte Hint Okyanusunda bizzat benimde başımdan “Seydi Ali Halleri” geçmişti.
Denizciler, Hint Okyanusunda özellikle de “Yaz Musonları” başladığında çok dikkatli olmak zorundadır. Zira aylarca süren bu fırtınalar bitip tükenmez. İşte böyle bir fırtına sonucunda gemim ikiye bölünerek batmıştı. Allah’a şükürler olsun ki; kazadan sonra bütün personelim sağ olarak kurtulup yuvasına dönmüştü. Lakin bir gemi kaptanı için böyle bir olayın yıpratıcı etkisi çok büyüktür.
Zira Seydi Ali Reis’in hallerinin bir kısmını da yaşamıştım. Lakin bu büyük denizci ile kendimi kıyaslamam dahi abestir. Küçük benzerliğimiz aynı coğrafyada yaşadığımız zorluklardan ve bu deyimi bizzat yaşamaktan kaynaklanıyor. Gerçekten de yıpratıcı ve uzun bir süreçten sonra “Seydi Ali halleri” yaşayarak vatanıma dönmüştüm. Öncelikle Seydi Ali Reis’in maceralarına bir bakalım…
Seydi Ali Reis, Rodos Adasının fethinde bulunmuş, Barbaros Hayreddin ve Sinan Paşa ile birlikte Preveze Deniz Savaşı da dâhil olmak üzere Akdeniz’de çeşitli savaşlara katılmış büyük amiral ve kaptandır. Sultan Süleyman, Mısır kaptanlığını kendisine vererek, Piri Reis’ten arta kalan Osmanlı Donanmasını Basra’dan alıp Süveyş’e getirmesini emreder. 1552 Aralık ayında İstanbul’dan hareket eder ve uzun bir kara yolculuğu sonunda Basra’da bulunan Osmanlı Donanmasının başına geçer.
Donanmayı getirirken Umman Denizinde Portekizlilerle iki büyük deniz savaşında bulunur. O tarihlerde dünyanın en namdar denizcisi olan Portakallarla (Portekizlilere Osmanlılar böyle derdi) dişe diş savaşlar yaşamış ve düşmanın okyanusların zorlu şartları için inşa edilmiş bazı savaş gemilerini batırmıştı.