Derviş Hikayelerinden En Sevdiklerim...

Vakti zamanında fakir bir derviş yaşarmış. Zenginliğe hiç itibar etmez, daha çok fakirlerle oturup kalkarmış. Halk arasında o kadar sevilirmiş ki, eğer istese küçük bir işaretiyle zenginler ona tüm cömertliklerini gösterirlermiş; ama o bu yola hiçbir zaman başvurmazmış. Bir gün, dostlarından biri dervişe sormuş: "Servet ayaklarının altında olduğu halde neden bu kadar yoksulsun? Hiç olmazsa diğer fakirlerle paylaşırdın onu, neden istemezsin?" Derviş mütebessim bir şekilde cevap vermiş: "Ona ulaşmak için eğilmek gerekir de ondan.

Sultan 4. Murad devrinde Erzurum'da yaşayan ve Habib Baba diye bilinen gönül ehli bir derviş, hacca gitmeye niyetlenir. Önce İstanbul'a gidecek, oradan da gemiyle kutsal yolculuğuna çıkacaktır. Uzun bir yolculuktan sonra İstanbul'a vardığında toz toprak olmuş üzerini temizlemek ve yıkanmak için bir hamama gider. Fakat ne var ki hamamı o gün sultanın vezirleri kapatmıştır. Hamamcı yaşlı dervişi içeri almak istemez. Habib baba, çok uzak yoldan geldiğini ve İstanbul'u fazla bilmediğini falan söyleyince hamam sahibi fazla dayanamaz ve yaşlı dervişi içeri alır. Ama, aman diyeyim şu kuytu köşede yıkanıver de hemen çık, sultanın vezirlerine de sakın görünme, başıma iş açmayayım diye de sıkıca tembihler. Birazdan sultanın vezirleri de hamama gelirler ve eğlence, neşe içerisinde hamam sefasına başlarlar. Vezirlerinin hamama gittiklerini duyan sultan da, bakalım bizim paşalar hamamda ne yapıyorlar, edeplice duruyorlar mı, yoksa serkeşlik mi ediyorlar diye tebdil-i kıyafet olarak hamama gelir. Hamamcı yine içeri almak istemez fakat sultanın ısrarları karşısında dayanamaz ve onu da Habib Baba'nın yanına götürür ve sen de burada yıkanıver de çık, aman diyeyim vezirlere görünme diye de yalvarır. Sultan Murad dervişin yanında yıkanmaya başlar, bir taraftan da vezirlerini gözetler. Bu arada yanında yıkanmakta olan Habib Baba'ya, baba gel istersen birbirimizin sırtını keseleyelim diye de bir teklifte bulunur. Yaşlı derviş bu teklife olumlu yanıt verince de sultan alır eline keseyi ve Habib Baba'nın sırtını keselemeye başlar. Bu arada dervişin kulağına, ah baba ah, görüyor musun şu paşaların halini. Onlar neşe ve eğlence içerisinde yıkanıp, hayatın tadını çıkartıyorlar, biz ise burada gizlice yıkanmaya çalışıyoruz. Adalet mi bu? Bu devirde sultan Murad'a vezir olmak varmış diye fısıldar. Habib Baba'da cevabını verir; "Boş ver bunları evlat. Ben öyle bir sultana vezir olmak isterim ki, benim şu uyuz sırtımı bu gördüğün vezirlerin sultanına keseletsin"

İyi arkadaş olan iki derviş bir çölde birlikte yürürlerken, yolda bilinmeyen bir sebepten dolayı aralarında tartışmaya başlamışlar. Gittikçe büyüyen tartışma esnasında bu iki dervişten birisi diğerini tokatlamış. Bir anlık şaşkınlık sonrasında tokat yiyen derviş yere oturmuş ve kumların üzerine: "Bugün en iyi arkadaşım, tek yârenim bana tokat attı" diye yazmış. Biraz sakinleşip, konuşmadan yürümeye devam etmişler ve birkaç saat sonra bir vahaya varmışlar. Vahadaki gölette yüzmeye giren iki dervişten tokatlanmış olanı birden suyun içinde çırpınmaya başlamış. Diğer derviş bunu görür görmez suya atlamış ve onu kurtarıp kıyıya çıkarmış. Az daha boğulacak olan derviş kendine gelir gelmez belindeki hançeri çıkarıp büyükçe bir taşın üstüne: “Bugün en iyi arkadaşım, tek yârenim hayatımı kurtardı" diye yazmış. Diğer derviş merak ile sormuş: "Seni kırdığımda ve tokatladığımda kuma yazmıştın, şimdi neden taşa yazıyorsun? Bizim derviş gülümseyerek cevap vermiş: "En iyi dostlarımız bizi kıracak bir şey yaptıklarında bunu kuma yazmalıyız ki, unutmanın ve affetmenin rüzgârı yazdıklarımızı silsin. Diğer taraftan yaşanan tüm güzellikleri taşların kalbine yontmalıyız ki, rüzgârların hiçbiri onları silemesin."