Dinde siyaset ve yöneticilik var mıdır!

İslâm 'a düşman bazı kişiler devlet yönetiminde dinin yeri olmadığını sık sık dile getirmektedirler. Bunlara göre din ayrı siyaset ayrıdır. Özellikle Fatih Altayli denilen küfurbaz ve faşist düşünceli kisiler, dindar insanlara hakaret ederek İslam düsmanliğina devam etmekten bir an bile geri durmuyorlar. Nerede ise her gun televizyon ekranlarina çikarak içlerindeki İslam nefretini kusmaya devam ediyorlar.

Çünkü boylesine fena kişilere medya sahipleri tarafından bu şekilde bir görev ve misyon yüklenmiştir.

Din ile devlet işlerinin bir arada olamayacağını söyleyen kişilerin en çok kullandığı kelime ise "Siyasal İslâm" kavramdır. Bunlara göre Müslümanların bir siyaseti yani yöneticilik anlayışı olamaz.

Bu sefil anlayışa gore Müslümanlar, din ve vicdan özgürlüklerini kalplerine hapsetmek ve asla dile getirmemek zorundadırlar.

Ayrıca bu Islam düşmanı kişiler, Müslümanları sık sık "Cumhuriyet Düşmanı" olarak nitelemekten de geri durmazlar.

Her fırsatta cumhuriyet ve hürriyet anlayışını sanki kendi malları imiş gibi sahiplenerek Müslümanlara kara çalmayı düstur edinmislerdir.

Bu beyni çalışmayan ahmakların bilmesi gereken çok basit hususlar vardır. İlkokul çocuklarına anlatir gibi izah etmeye calışalim:

Hayatın her alanını düzenleyen İslam’ın elbette bir siyaseti vardır. Siyasetsiz bir İslam olamaz. Zira Hazreti Muhammed Aleyhissalatü Vesselam aynı zamanda devlet başkanıydı. Asrı Saadet ve Dört Halife Devrinde İslam’ın yönetim tarzi en güzel sekilde uygulanmıstir.

İslam hükümleri olan ve şeriat olarak isimlendirilen hususlar çok büyük oranda güzel ahlak, ibadet, ahiret gününe hazırlık ve fazilete ait olsa da az bir kısmı siyaset ile alakalıdır.

Siyaset ile alakalı emir ve yasaklar, ırkcilik ve İslam’a aykıri bazı gelenekler yüzünden farklı bir düzleme taşınmıştır. Bu nedenle bazı Müslüman yöneticilerin İslam dışına çıkıp kötü bir siyaset uygulaması, İslam’ın suçu değildir ve olamaz.

Peki, iddia edildiği gibi Müslümanlar cumhuriyet düşmanı midir?

Kat'a ve asla!

Müslümanlar, Cumhuriyet düşmanı olamaz. Bilakis Dört Halife Döneminde olduğu gibi cumhuriyetin en güzel bir şekilde uygulandığı dönem yaşanmış ve bu adaletli yönetim sayesinde İslam dini dünyanın her yerine yayılmıştır.

Emeviler döneminde ırkcilığın etkisi ile hariç memleketlerdeki saltanat uygulaması ne yazık ki Muslumanlari da etkilemiştir. Bin yıllık saltanat yönetimi yanlış anlaşılarak İslam’ın malı imiş gibi ifade edilmiştir.

Bu hususu en güzel bir şekilde açıklayıp izah eden kişi ise Bediüzzaman Said Nursi’dır. Bir mahkeme esnasinda Bediüzzaman'a şu sekilde bir soru yoneltilir ve cevabı istenir:

“Orada benden sordular ki: “Cumhuriyet hakkında fikrin nedir?

Ben de dedim:

Yaşlı mahkeme reisinden başka daha siz dünyaya gelmeden ben dindar bir cumhuriyetçi olduğumu elinizdeki tarihçe-i hayatım ispat eder. Hülasası şudur ki: O zaman, şimdiki gibi, hali bir türbe kubbesinde inzivada idim. Bana çorba geliyordu. Ben de tanelerini karıncalara veriyordum. Ekmeğimi onun suyu ile yerdim. Benden sordular, ben dedim: Bu karınca ve arı milletleri cumhuriyetçidirler. Cumhuriyetperverliklerine hürmeten, taneleri karıncalara veriyorum"

Cumhuriyet idaresini bu örnekle izah ettiğinde bu sefer başka taraftan sorular sorularak cumhuriyet idaresi konusunda cevaplar istenir. Öyle ki; Cumhuriyet yönetiminin İslam’a aykırı olduğunu dile getirecek kadar ileri gittiklerinde Bediüzzaman şu şekilde cevap verir:

“Sen Selef-i Salihine muhalefet ediyorsun?

Cevaben diyordum:

Hulefa-i Raşidin; hem halife, hem reisicumhur idiler. Sıddik-ı Ekber (r.a.) Aşere-i Mübeşşereye ve Sahabe-i Kirama elbette reisicumhur hükmünde idi. Fakat manasız isim ve resim değil, belki hakikat-i adaleti ve hürriyet-i şer’iyeyi taşıyan mana-yı dindar cumhuriyetin reisleri idiler.”

İşte gerçek bu istikamettedir. İslam’ı hayattan dıslayarak tamamen kalbimize hapsetmeye çalışanlara Bediüzzaman gibi cevap vermek zorundayız.

Siyasal İslâmcı yakıştırması yaparak Müslümanlara hücum edenler bilsinler ki; İslam hayatımızın her yerini kuşatmıştır. Devlet yönetiminde dahi kuralları vardır. Bu kurallar Kur'an ve sünnete dayalıdır. Sonradan bazı nadanlarin İslâmi olmayan kuralları hatalı olarak dayatmaları, kendi suçlarıdır, vesselam..