Diplomalı işsizlik mi, bilezikli diplomasızlık mı?

Aylardır Hasan Usta’nın peşindeyim; oğlumun odasına iki raflık bir kitaplık yapması için... Ne zaman arasam, “Bugün geleceğim, yarın geleceğim, elimde şu iş var, yetiştiremedim, yarın montajım var bitirip geleceğim...” diyor. Aslında kendisini her aradığımda her ne kadar Alper’in odasında kitaplar üst üste istiflenmiş olsa da Hasan Usta’nın işlerinin yoğunluğunu, emeğinin bereketini duymaktan çok mutlu oluyorum. Her konuştuğumda ne kadar yorulduğunu ama hamdettiğini, şükrettiğini, bu zamanda üç çocuğunun ve yuvasının iaşesini tek başına karşıladığını söylüyor.

Laf arasında bazen soruyorum “Hasan Usta’m, aylık gelirin ne kadar?” diye. Çok renk vermek istemiyor olsa da (!), aydan aya değiştiğini söylese de aylık kazancı şu an elinde mühendislik diplomalarıyla hâlen iş arayışında olan eş dost ve tanıdıklarımızın çocuklarının beklentilerindeki maaşın beş katı. Kızım Ela bana, “Hukuk istiyorum.” dediğinde içimden “Aman sakın ha!” dediğimi belli etmemeye çalışıyorum. Ona “Sakın hukuk tercih etme, şu an binlerce işsiz hukuk mezunu var.” diyemiyorum.

Tabii ki burada ülkemizin sadece kalifiye insan kaynağı ile ilerleyeceğini söylemek gibi bir niyetimiz yok. Fen, fizik, matematik alanlarında yetişmiş yetkin bilim adamları ve bu bilim adamlarının geliştirdiği yüksek teknoloji sayesinde ülkemizin geleceği ve ekonomisi dünyayla rekabet edecektir. Bu rekabetçi ortamda varolmak için matematik bölümü mezunlarının iş arayışında olmamasını temin edecek olan şartları sağlamak gerekmektedir.

Son yıllarda bu konuda maalesef bir taraftan ailelerden başlayarak çocuklarını yeteneklerine göre tercihe değil de etikete göre yönlendirmek gibi, yapılan hatalar nedeniyle bir çıkmaza girmeden önce toparlanmamız gerekir.

Eğitim politikamızın diplomalı üniversiteli yetiştirmekten ziyade diplomalı ve meslekleri olan insan kaynağına dönüştürmesini hızlandıracak yeni adımlara ihtiyaç var. Her Millî Eğitim Bakanı’nın dünya görüşüne göre değişen eğitim sistemi yerine her yıl üniversite sınavına giren üç milyon öğrenciden, nitelikli okullara giden öğrenci sayısının 100 bin civarında olduğunu, geriye kalan 2 milyon 900 binini de nitelikli insan kaynağı hâline getirecek sistemi dönüştürmek gerekiyor. Üretimdeki aktörlerin ve sanayicilerin, üniversitelerle ve bu konuda üst kurum niteliğindeki YÖK ile daha verimli bir koordinasyonuna ihtiyaç var.

Resmî dilimiz Türkçe ve diğerleri

AK Parti’nin iktidarlık dönemlerinin özgürlükler anlamında en çok kazananının Kürtçe dili olduğunu söyleyebiliriz. Bir dönemler yasaklı olan Kürtçe, hapsedildiği kafesten çıkartılıp bugün TRT Kurdî gibi ulusal ölçekli kanallar ile kanatlandırıldı. Peki, yeterli mi? Elbette pek çok noktada yeterli olduğunu söyleyebiliriz ancak ekranlarda Türkçe yorum yaparken Kürtçe bilen bir Kürt hukukçu olarak; TRT Kurdî’ye davet edildiğimde çoğunlukla Türkçe konuşmak zorunda kalıyorum çünkü Kürtçem akademik düzeyde değil ve TRT Kurdî’de anlaşılır bir Kürtçe için “yazım tekniğinde Kürtçe” konuşuyor olmak lazım. Kürtçe konuşuyorum ama Kürtçe yazamıyorum. Bu benim bireysel sorunum ve eksiğim olabilir ancak TRT Kurdî, akıcı ve akademik Kürtçe kriteri ile öne çıkıyor ise bu konuda bu eğitimi de yaygınlaştırmak gerekir. Aslında bu durum bize şunu gösteriyor; her yeniliğin her değişimin altını beslemek ve oraya o akışı sağlamak lazım.

Aynen bugün sayıları milyonları bulan Suriyeli sığınmacıların çocuklarına Türkiye’de okullaşma sürecinde onlara Arapça-Türkçe eğitimini çok daha yaygın ve etkin bir şekilde vermemiz gerektiği gibi.

Sığınmacı ve göçmen politikamızın çok hızlı bir şekilde entegrasyon sürecine geçmesi gerektiğini her zaman söyledik. Ben özellikle, “Sığınmacıları kamyonlara bindirip gönderelim.” diyenlerin karşısında durdum ve durmaya devam edeceğim. İsrail kara harekâtını Lübnan’ın içine kadar ilerletmiş iken ve bir sonraki adımın Suriye olduğu hepimizin malumu iken hâlen, “Suriyeliler bugün yarın ülkelerine dönecek ve dönmelidir.” diyenlerin dönüp bu tabloya bir bakmalarını rica ediyorum. Biz bir an önce daha etkin entegrasyon ve özellikle yeni neslin ve çocukların entegrasyonunu, bu nüfusun Arapça-Türkçe eğitime geçişini sağlamamız gerekir. Kürtçe ve Arapça bilen öğretmen kadrosunu buna göre ayarlamak, örneğin; üniversite sınavlarında bu konuda bir bilinci uyandırmak gerekir. Türkçe resmî dilimiz ve resmî dilimiz olarak ilelebet devam edecektir. Ancak ana dilleri Arapça olan çocukların yeni bir hayata başlarken bu okullarda kaybolup gitmemeleri, akran zorbalığına maruz kalmamaları ve mülteci gençler olarak büyürken Türkiye sevgisi ile büyümeleri için daha hızlı, daha etkin hareket edelim.