Dipsiz Göl’ün acı hikâyesi!

Güzel yurdumda efsane, inanış ve hikâyeler bitmiyor. Bir derya sanki. Bugün yine size, sonu çok acıklı biten iki hikâyeyi yazmaya karar verdim. Neden diye sorarsanız tek cevabım öğrendikten sonra paylaşmayı istediğim için diyebilirim.

DİPSİZ GÖL EFSANESİ

Elazığ’daki Dipsiz Göl’ün hikâyesini daha önce duymuştum. Başka versiyonları ile anlatılsa da sonu acı bitiyor hikâyenin.

Hikâyeye göre bir ağa oğlu, suyun başındaki kızlardan su istemiş. Kızların en güzeli toprak bir maşrapayla ağa oğluna su vermiş ve aralarında şöyle bir konuşma geçmiş…

- Güzel kız adın nedir?

- Adım Ceylan, gönlüm seyran.

- Baban kim, hangi oymaktansın?

- Babam bu illerin beyi Kara Osman.

- Kız çok güzelsin, ben sana kurban.

Bu konuşmadan sonra kız, ceylan gibi süzülüp gitmiş. Ağa oğlu, kızı babasından istetmiş. Ama Kara Osman vermeye yanaşmamış. Oğlan da bir gece baskın yapıp kızı kaçırmış. Beraber Dipsiz Göl’e çıkmışlar. Oğlan arabacıya, arabayı göle sürmesini söylemiş. Sığ sandıkları Dipsiz Göl’de boğulup gitmişler.

Bitlis’te çocuklara ve gençlere anlatılan efsaneyi de yazmadan geçmeyeceğim. Ebeveynlerin ‘elindekilerle yetineceksin’ diye ders olması için anlattığı efsane, ‘Altın Kalbur Efsanesi’ olarak günümüze kadar gelmiş.

ALTIN KALBUR EFSANESİ

Bitlis'te Altın Kalbur denen bir su kaynağı varmış. Bu suyun oluşumu, Anadolu'da sıkça görülen "taş kesilme" motifiyle söylenceye konu olmuştur.

İnanışa göre, kaynağın bulunduğu tepenin yaslandığı dağlarda yaşlı bir kadın yaşar. Kadın, koyunlarının sütü ve yağıyla geçinir. Ama yörede koyunlarını sulayabileceği bir dere yoktur. Bir gün uzak bir kaynaktan getirdiği suyla hamur yoğururken susuz kalmış koyunların suya bakışını görür. Onların durumuna acıyarak Tanrı'ya yakarır:

-Allah’ım, şu hayvancıkların ateşini söndür. Şu ninenin un kalburunu da altına döndür.

Dileği kabul olur. Yamaçtan buz gibi sular akmaya başlar. Önündeki un kalburu da altına dönüşmüştür. Yaşlı kadın bu kez dövünmeye başlar: "Keşke bakracın, teknenin, taşın, toprağın da altına dönüşmesini isteseydim." der. O zaman da koyunları, kalburu, teknesiyle birlikte taş kesilir.

Bugün yörede görülen koyuna benzeyen kayalar, bu olayın kalıntısı olarak yorumlanır.

Yürek yakan efsaneler, içleri acıtan hikâyeler. O kadar insanoğluna ders veriyor ki. Bazen, “Bir şeyi anlatarak olmuyor, yaşamak lazım.” diyoruz.

Yeniden görüşmek üzere…