Gökhan Erek / Özel Haber
İsrail, 7 Ekim Aksa Tufanı Operasyonu’ndan bu yana hiçbir hukuk kuralı tanımadan, dünyanın gözü önünde soykırım ve insan katliamlarını sürdürüyor. İsrail’in Gazze ve Filistin’de gerçekleştirdiği vahşete, barbarlığa karşı dünyanın dört yanında tepkiler, protestolar gelmeye devam ediyor.
Güney Afrika ise İsrail’in gerçekleştirdiği insanlık dışı ve kabul edilemez eylemlerden dolayı Uluslararası Adalet Divanı’nda İsrail’e karşı soykırım davası açtı.
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan da Türkiye’nin, İsrail’e karşı açılan soykırım davasına müdahil olacağını açıkladı.
Biz de Türkiye’nin davaya müdahil olmasının önemini, Türkiye’nin aldığı kararın hukuki ve siyasi sonuçlarını, sürecin ne şekilde ilerleyeceğini, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Ceza ve Ceza Muhakemesi Hukuku Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Muhammed Demirel ile konuştuk.
Doç. Dr. Muhammed Demirel
“MÜDAHİL OLABİLMENİN ÖNÜNDE HİÇBİR ENGEL YOK”
Türkiye’nin İsrail’in yaptığı soykırımdan dolayı açılan davaya müdahil olabilmesinin önünde hukuken hiçbir engel bulunmadığını belirten Doç. Dr. Muhammed Demirel, “Türkiye dâhil olmak üzere BM üyesi olan bütün devletler, Güney Afrika tarafından Uluslararası Adalet Divanı’nda açılan bu davaya müdahil olabilir. Açıkçası Türkiye’nin, Güney Afrika tarafından açılan davaya müdahil olabileceğini, mutlaka müdahil olması gerektiğini Türkiye’de en baştan itibaren dile getirenlerden biriyim.” şeklinde konuştu.
BAŞKA ÜLKELER DE GÜNDEME GELECEK
Doç. Dr. Demirel, Türkiye’nin, Nikaragua ve Kolombiya ile birlikte dünyada davaya katılım talebinde bulunan üçüncü devlet olduğunu hatırlatarak sözlerini şu şekilde sürdürdü, “Türkiye, İslam İşbirliği Teşkilatı’nın ise ilk üye devleti olacaktır. Bunun bir sonucu olarak başta İslam İşbirliği Teşkilatı üyesi devletler olmak üzere birçok başka devletin davaya müdahil olma durumu gündeme gelecektir.”
TÜRKİYE’NİN MÜDAHİL OLMASININ SİYASİ SONUÇLARI
Davaya müdahil devlet sayısının artışının, uluslararası alanda UAD üzerindeki olumsuz baskıyı azaltma yönünde bir etkiye sahip olacağını vurgulayan Doç. Dr. Demirel, “Hatta tam tersine Divan’ın, İsrail’in işlediği suçların önlenmesi noktasında çok daha cesur kararlar vermesini pekala sağlayabilecektir. Bunlar, Türkiye’nin davaya müdahil olmasının siyasi sonuçları olarak görülebilir.” ifadelerini kullandı.
“DOĞRUDAN DELİL SUNABİLME HAKKINA SAHİP OLACAKTIR”
Doç. Dr. Demirel, davaya müdahil olma kararının hukuki sonuçları ile ilgili de “Türkiye’nin davaya yazılı ve sözlü olarak katılabilmesinin yolunun açılmasıdır. İsrail’in işlediği soykırım suçuna dair elinde birçok delil bulunduran Türkiye, bu sayede mahkemeye “doğrudan, bizzat” delil sunabilme ve İsrail aleyhine duruşmada beyanda bulunabilme hakkına sahip olacaktır.”
SÜREÇ NASIL İLERLEYECEK?
Kamuoyu tarafından merak edilen hususlardan biri de Türkiye’nin İsrail’in Gazze ve Filistin’de gerçekleştirdiği soykırım davasına müdahil olmasında sürecin ne ilerleyeceği konusu.
Doç. Dr. Demirel, Bu tür davalardaki süreci anlamak için öncelikle UAD nezdinde devam eden bir davaya devletlerin nasıl müdahil olabileceklerini ortaya koymak gerektiğini söyleyip, şunları kaydetti, “Bu husus, UAD Statüsü madde 62 ya da madde 63 hükümlerinde düzenlenmiştir. Bir devlet, bu hükümlerden birine göre davaya müdahil olabilir. UAD Statüsü, madde 62’de UAD’da görülmekte olan bir davaya yalnızca hukukî menfaati etkilenebilecek olan devletlere müdahil olma hakkı tanımıştır. Bununla birlikte başvuruda bulunan Devlet, bu menfaatini ortaya koymalıdır. Zira Divan, Devletin müdahil olması için gerçekten hukuki menfaatinin bulunup bulunmadığını dikkate alarak bu konuda bir karar verecektir.”
ŞARTLAR VE SONUÇLAR ARASINDA FARKLILIKLAR
Uluslararası Adalet Divanı’nın, madde 62’ye göre kendiliğinden başvuruda bulunan devletin başvurusunu kabul edebileceği gibi ret de edebileceğini hatırlatan Doç. Dr. Demirel, “Belirtmek gerekir ki Nikaragua, ilginç bir şekilde zor olan bu yöntemi tercih etmiştir. Davaya müdahil olmanın bir diğer yolu, UAD Statüsü madde 63 hükmünde düzenlenmiştir. Madde 63 hükmüne göre şayet uyuşmazlık bir uluslararası andlaşmanın uygulanmasına ilişkin ise bu andlaşmaya taraf diğer ülkelerin de davaya müdahil olma hakkı bulunmaktadır. Böyle bir durum söz konusu ise bu devletlere Divan tarafından hemen durum bildirilir. Dolayısıyla bu müdahil olma şeklinde, yukarıdakinden farklı olarak Devletin kendiliğinden başvurusu değil, Divan’ın bildirisi üzerine başvurusu söz konusudur. Bu başvuru ile birlikte Divanın varacağı hüküm başvuruda bulunan devlet için de aynı ölçüde bağlayıcı olacaktır. Bu çerçevede iki tür müdahale arasında şartları ve sonuçları arasında farklılıklar bulunmaktadır. 62. madde uyarınca yapılan bir katılımda, Devletin hukukî menfaatlerinin etkilenip etkilenmeyeceği hususuna Divan karar vermekteyken 63. maddeye göre Divan’ın müdahale konusunda bir karar verme yetkisi bulunmamaktadır. Bu vesileyle Kolombiya’nın 63’üncü maddeye göre müdahil olma talebinde bulunduğunu, Türkiye’nin de muhtemelen bu maddeye göre müdahil olma talebinde bulunacağını belirtmemiz gerekir.” dedi.
“HUKUKİ MENFAATİ BULUNDUĞUNU ORTAYA KOYMASI GEREKMEYECEK”
Türkiye’nin davaya müdahil olmak için hukuki menfaatinin bulunduğunu ortaya koymasının gerekmeyeceğini aktaran Doç. Dr. Demirel, sözlerini şu şekilde devam ettirdi, “Türkiye, Divan’ın bildirisi üzerine yetkili merciler üzerinden davaya müdahil olma talebini yazılı olarak iletecek, nihayetinde Türkiye bir müddet sonra davaya müdahil sıfatıyla yargılamaya yazılı dilekçe verebilecek, sözlü beyanda bulunabilecek, en önemlisi de delil sunabilecektir.”
MÜDAHİL OLMA KARARI NEDEN ÖNEMLİ?
Doç. Dr. Demirel, Türkiye’nin davaya müdahil olmasının önemi ile ilgili de şunları söyledi, “Uluslararası hukuk açısından müdahillik, dava sonucuna etki edebilecek önemli bir unsurdur. Türkiye Cumhuriyeti’nin bu davaya müdahil oluşu, dava sürecine yeni deliller ve perspektifler getirebilir, aynı zamanda davanın uluslararası alanda daha fazla dikkat çekmesine neden olabilir. Müdahillik, Türkiye’nin uzun zamandır uluslararası hukuk çerçevesinde ilkeli bir şekilde devam ettirdiği siyasi ve hukuki pozisyonlarını desteklemek için de önemli bir imkandır.”
“TÜRKİYE İTİCİ GÜÇ OLACAKTIR”
Türkiye’nin dava sürecinde sağlayabileceği önemli bilgiler ve delillerin davanın daha kapsamlı değerlendirilmesine olanak sağlayabileyeceğinin altını çizen Doç. Dr. Demirel, sözlerini şu şekilde sonlandırdı, “Türkiye, tarihi ve siyasi bağlamda Filistin meselesi ile doğrudan ilgili bir devlet olarak, dava dosyasına somut ve hukuki anlamda katkı sağlayabilir. Bunun yanında birçok başka devletin de davaya müdahil olmasında Türkiye’nin bu iradesi adeta itici bir güç olacaktır diye düşünüyorum.”