Selam dostlar! Bugün sizlere Türkiye'nin güzelliklerinden bir tanesinden bahsedeceğim. Adı üstünde, Damlataş Mağarası! Hani şu, Alanya'nın biraz batısında Dim Çayı'nın yanında duran, içinde sarkıt ve dikitlerle süslü, biraz da 'damlataş' meselesi olan o mağara.
Bu mağara, aslında biraz alımlı, biraz iddialı. "Ben buradayım, gel gör beni!" diyor sanki. Hatta tarih sahnesine çıkışı bile biraz dramatik. Tam 1936 yılında biri bulmuş, tesadüf işte. "Bakalım burada ne varmış?" demiş, ve karşısına milyonlarca yılın emeğiyle oluşmuş muhteşem bir manzara çıkmış. İnsanın aklına takılıyor, acaba mağara da bu adamı gördü mü, ne hissetti acaba diye...
Şimdi gelelim bu mağaranın içine. İlk etapta şöyle bir hava var; bir tane alırsın içine, nem oranı sana sabit, sıcaklık konusunda endişelenmen gerekmez. Tam astım hastası biri için biçilmiş kaftan. İçerideki mikroorganizmalar ise sanki bir sağlık spa'sının formülü gibidir. Astımla mücadelede Damlataş Mağarası, sanki Antalya'nın nefes almak isteyenleri için bir soluk noktası.
Turistleri saymıyorum bile. Mağara, sanki kendisine gelenlere bir doğal güzellik defilesi sunuyor. Işıklar, sarkıt-dikit kombosu, sanki bir doğa güzellikleri konseri. Görsel bir şölen, gözlerinizin açılıp kapanmasına neden olabilir.
Bu mağaranın eşsiz güzelliğini ve cazibesini görmek için belki de bir şans vermelisiniz kendinize. Belki de o mağara içinde size bir miktar doğal espriler de yapar, kim bilir?
Unutmayın, doğa her zaman modadır. Damlataş Mağarası da tam bu noktada bir trendsetter olabilir! Şimdi bir düşünün, sizce de öyle değil mi?