Eğer yaptırım gücümüz yoksa, zulmü engelleyebilmek için en azından doğru yer ve zamanda, sözlerimizin oluşturacağı bir yaptırım gücünün arayışı içerisinde olmalıyız.
Zulme rıza göstermeyen ve sözü dinlenen kimseler ile zalimler arasındaki iletişim kanallarının, zulümlerin engellenebilmesi için tamamen kapanmaması gerekiyor.
Bazı basın mensupları, Çinli yetkililer eşliğinde Doğu Türkistan'daki kampları gezerek, oralarda gizlenmek istenen zorbalığı deşifre edecek bilgilere ve bulgulara ulaşıp, dünya kamuoyuyla daha önce paylaşmışlardı. Çin hükümetiyle görüşerek, bu tür ziyaretlerin daha çok yapılması sağlanmalıdır.
Berlin duvarının yıkılması için, o dönem ki Abd başkanı Batı Almanya'daki bir konuşmasında Gorbaçova hitaben, "duvarı yık" dedi. Bu çok güçlü bir sesleniş olmuştu. İslam ülkelerindeki STK'lar, kendi ülkelerindeki devlet başkanlarının Çin ziyareti yaptıklarında, Doğu Türkistan gezisini de yapmalarını istemelidir. STK'larımızın bu hususta kendi Devlet başkanlarına talepte bulunmaları gerekiyor. Çin hükümetinin, bir Devlet başkanına Doğu Türkistan gezisi için izin vermemesi bile dünya gündeminde yerini alacaktır.
Doğu Almanya'yı yöneten Almanya'nın Sosyalist Birlik Partisi (SED) Sözcüsü Günter Schabowski, bir basın toplantısında seyahat izninin ne zaman verileceğiyle ilgili soruya, "hemen" demişti. Bu konuşma medyaya yansıyınca, duvarı yıkmayı bekleyen halk fırsatı kaçırmadan hemen Berlin duvarını yıkmaya başladı ve yıkıverdi. Berlin Duvarı'nın yıkılacağını çoğu kimsenin mümkün görmediği zamanlarda, Almanlar ümitlerini kaybetmeden çeşitli yollarla bu durumu gündemde tutmaya devam etti ve zafere ulaştı.
Berlin duvarı engeli, çeşitli vesilelerle gündem yapılınca; Gorbaçovun da, Doğu Almanya'yı yöneten Almanya'nın Sosyalist Birlik Partisi'ninde mecburen gündemi bu oldu. Böylece seyahat izninin "hemen" verileceğine dair olan açıklamayı bu gündem doğurdu. Bu süreçte batılı ülkeler de, Almanya'ya gönülden destek oldu.
Berlin Duvarı 9 Kasım 1989'da yıkıldı. Bu durum, Doğu Avrupa'da komünizmin çöküşü ve Soğuk Savaş döneminin sonunun habercisi oldu. Almanya, 3 Ekim 1990'da tekrar birleşti.
İşte Tarihin bu şekilde, müsbet manada tekerrür etmesi için bizlerde dilimizle ve elimizle birşeyler yapabilmeliyiz.
THY'nin veya Çinle irtibatlı olmayan bir havayolu şirketinin, Doğu Türkistan'ın başkenti Urumçiye seferlerinin başlayabilmesi için çalışmalar yapılmalıdır.
İnsanların insani yardım için dahi doğu Türkistan içerisine girmesi sağlanırsa, ister istemez yapılan zulümler tüm dünyaya video ve fotoğraflarla sık sık yayınlanabilir. Çin hükümeti'nin elini kolunu sallayıp, cürümler işlemesine mani olunmuş olur.
Korona virüsünden dolayı kardeşlerimize destek için Doğu Türkistan'a seyahat izinleri alınmalıdır. Sağlık durumlarının hangi halde olduğunu bizzat müşahede etmeliyiz. Belkide bu sayede seyahat engelini delebiliriz. Eğer bu yapılmazsa, pek çok kardeşimizin virüs karşısında savunmasız olmasıyla çok sayıda ölümler gerçekleşebilir. Sağlık ekiplerimizi, Uluslararası toplumun desteğiyle Sincan bölgesine gönderebilmeliyiz. Çin tarafından bu kabul edilmezse, dünyanın gözü önünde kendilerinin zalim olduğu belgelenmiş olacaktır.
Toplama kampına alınıp, ailelerinin haber alamadığı kimselerin sağlıklarıyla ilgili, şüpheye mahal vermeyen güvenilir bilgiler alınabilmelidir.
Doğu Türkistan ile ne sosyal medya ne de telefonla iletişim kurabiliyoruz. Haberleşemiyoruz… Ünlülerin, siyasilerin, STK'ların, görevlendirilmiş sivil temsilcilerin Doğu Türkistanı gezerek; fotoğraflarla, videolarla şahit oldukları zulumlerin tüm dünyaya sıkça yayınlamaların sağlamalıyız. Zulüm durmuyorsa, biz niye duralım?
Elimizle düzeltemiyorsak, dilimizle düzeltmeye çalışmalıyız. Dilimizle düzeltmeye çalışma imkanı varken, kalbimizle buğzetmeyi tercih etmemeliyiz.
Uluslararası Doğu Türkistan konferansının toplanılmasını cesaretlendirene kadar zulümleri duyurma bombardımanı devam etmelidir. Dünya kamuoyunu bu sayede hazırlayabilirsek, pek çok devletin katılımıyla bu konferans düzenlenebilecektir.
Sorunları çözmeye, kestirmeden ve iletişim gücüyle başlayıp, çözümleri kolaylaştırarak bu işe el atmalıyız.
İlk olarak yapacağımız işler, her daim iletişim ve duyurma üzerine olmalıdır. Doğu Türkistanla alakalı yapılabilecek tüm işleri organize edecek ve daha ileri aşamalara ulaşabilecek bir platform oluşturulmalıdır.
Etkili şekilde yardım edebilecek kişilerle birebir görüşüp, bu kutsal görevi almalarını sağlamalıyız. Doğu Türkistan'a karşı ilgili kimselere, kurumlara, devletlere etkili bir şekilde yardım çağrısında bulunmalıyız. Yoksa tüm taleplerimiz havada kalıyor. Herkes birbirine bırakıyor. Sorumluluklar havada kalıyor. Bunun için organize hareket eden, her kesimden insanı içine alan bir platform oluşturulması gerekiyor. Aksi halde, istişarenin gücünden nasıl faydalanabiliriz? Hılful Fudul'a ihtiyacımız var… Bunun için tabelaya ihtiyaç yok…