Denizciler işlerinin gereği olarak çok farklı kültür ve yaşam biçimlerini tanıma fırsatı bulurlar. İşte Çin gibi ülkeler dünyanın diğer coğrafyalarından çok farklıdır. Çalıştığım gemilerin tersane onarımı ve yük operasyonları sayesinde bu ülkede yaklaşık 6 aydan fazla bulunmuştum. İşte bu yazıda oldukça düşündürücü bir olaydan bahsetmek istiyorum.
Hiçbir ülkede ölüme bu şekilde tepki verildiğini görmedim. İnsanları bir hayli düşündürecek olan bu farklılığı ve doğru bakış açısının nasıl olması gerektiğini anlatayım; biliyorum ki çok şaşıracaksınız.
Çin ve Hindistan’ı görmeyen bir insan ne kadar ben bütün dünyayı gördüm dese de doğru olmayacaktır. Zira bu ülkelerbüyük nüfusu, yemek kültürü ile değil hayat ve inanç bakımından da oldukça farklı özellikler taşımaktadır. Gerçi bunların hepsini bilemem ve anlatmam mümkün değil elbette; lakin “bu kadar da olmaz” diyebileceğiniz durumlar ile karşılaşmıştım.
Çin’in en büyük problemi inanç konusundadır. Yaklaşık 1,5 milyar insanın yaşadığı bu ülkede halkın çoğunluğu herhangi bir dine inanmıyor. En büyük kitle Budist kökenliler olduğu halde onlara da itibar eden kimse yok gibidir.
Biz “her dine karşı saygılıyız” derler. Hatta camilere gidip duâ ettiğini söyleyenlere dahi rastladım. Kelime-i şehadetin Müslümanlarca ne derece önemli olduğunu bildikleri için Çinli şive ile nasıl “Eşhedü en la İlahe İllallah ve eşhedü enne Muhammeden abdühu ve Resuluhü” dediklerini de duydum. Fakat din konusunda büyük bir felâket yaşadıkları besbelliydi. Mao ve onun başlattığı “kültür devrimi” zaten çok zayıf olan inanç sistemini neredeyse tamamen ortadan kaldırmıştır.
Yeri gelmişken hiç kimsenin araştırmadığı bir konudan da bahsedeyim. Çinde 2 yüzyıl önce çok sayıda Müslüman yaşarmış fakat bunlar büyük bir kitlesel kıyıma uğramış. Araştırmacıların bu konuda çalışma yapması son derece önemlidir zira Çin Müslümanlarına ait çok sayıda gelenek devam etmekte ve bazı tarihi eserlere hala rastlanmaktadır.
Peygamber Efendimiz (asm) “Hazreti Âdem’den kıyamete kadar Deccal fitnesinden daha büyük bir belâ çıkmayacak” derken; Komünizmin dehşetini dahi nazarlara vermeye çalıştığını anlayabilmiştim. Evet, dine “afyondur” diyerek yani “yöneticilerin halkı uyuşturmak ve itaat için icat ettikleri bir şeydir” diyen Marks, sonrasında Lenin ve daha sonra da Mao hep bunu söylemişlerdfir.
Gerçekten de ahirzamanın en dehşetli şahısları bu komünistlerdir. Milyarlarca insanı katlettikleri gibi inançlarını dahi tahrip etmişlerdir. Bu derece büyük bir zulüm; ancak Cengiz Han’ın istilası ile mukayese edilebilir. Dehşetini tamamıyla ifade etmek bir hayli güçtür.
Günümüzde Marksizm çökmüş gibi görünse de Materyalizm, dimdik ayaktadır. İnsanların çok büyük bir kısmını dinsiz yapmakta, daha ölmeden dünya hayatlarını perişan etmektedir. Diyalektik materyalizm yani komünizm çökmüş fakat dinsizlik ayakta kalmaya devam etmektedir.
Dinsizliğin önündeki en büyük engel İslam dini ve onun esaslarını belirleyen Kur’ân-ı Kerim’dir. Kuran tefsirleri sayesinde Bolşevikliği yani komünizmi ve dinsizlik cereyanlarının mahiyetini anlamak mümkündür.
Devekuşu avcıyı görünce başını kuma gömermiş. Güya kendisini avcıdan kurtaracak. Aynen bunun gibi insanların bir kısmı kafasını kuma sokarak ölümün pençesinden kurtulacağını zannediyor. Uzak Doğu insanlarının aklını kullanmada ne kadar noksan olduğunu bilirdim fakat bu kadarını beklemiyordum. Çin’de gördüğüm bazı olaylar, insanlara pes dedirtecek kadar acı ve düşündürücüydü.
Devamı nasipse yarın...