Dünyada lidersizlik sorunsalı ve emekçi gününde temcit pilavı

Yaklaşık birkaç haftadır ABD’nin önde gelen üniversitelerinde ortaya çıkan öğrenci protestolarını hepimiz takip ediyoruz. Öğrencilerin niyeti ABD’nin istikrarını bozmak veya kaos yaratmak değil; sadece kendilerini yöneten hükûmetlerinin İsrail tarafından işlenen cinayetlere ortak olmasını istemiyorlar. Ancak 30 Nisan akşamı UCLA üniversitesinde yaşananlar bizim sandığımızın çok ötesinde Amerikan halkını dumura uğrattı. Neden derseniz, hem UCLA kalburüstü zenginlerin çocuklarının okuduğu bir üniversite hem de UCLA’in bulunduğu Los Angeles’ın Brentwood, Bel Air, Westwood gibi semtler çok zengin İranlı Yahudilerin oturduğu yerler. Daha da önemlisi, giderek artan şekilde üniversitelerde yaşanan olaylar hem basında hem de halkta Biden yönetiminin ve üniversite yönetimlerinin zaafı ve dışarıdan bir elin yönetmesiyle olan olaylar olarak görülüyor. ABD basınına şöyle bir göz atarsanız, protestocuların (çoğunun Filistin kefiyesi ile yüzü örtülü şekilde fotoğrafları basında yer alıyor) birer terörist olarak gösterildiğini rahatlıkla görürsünüz. Kısacası, Washington’ın bebekleri katledenlerle sarmaş dolaş olmasının bir bumerang etkisini şimdilik üniversitelerde görüyoruz. Ancak gidişat Amerikan halkının, kendilerini yönetenlerin ne kadar zayıf ve yetersiz olduklarını görmeye başlamaları yönünde…

İşte tam da bu noktada sizlere “Batı” dünyasında yaşanan lidersizlik sorunsalından bahsetmek isterim. Geçtiğimiz hafta bağımsızlık yanlısı İskoç Ulusal Partisi’nden İskoçya Özerk Yönetim Başbakanı Hamza Yusuf görevinden istifa etti. Yusuf’un, BAE İklim Zirvesi’nde Erdoğan ile görüşerek Gazze’deki zulmü kınayıp Londra’yı kızdırmışlığı da hatırlardayken istifası İskoçya ve İngiltere’de epey yankı uyandırmıştır. Aynı zamanda İngiltere tarihinde en kısa süre başbakanlık yapmış olan Liz Truss’ın “İngiltere’yi derin devlet yönetiyor!” iddiası da İngiltere’yi sarsmıştır. Gelelim Biden’a… Biden da Amerikan tarihine boşlukla tokalaşan, görünmez insanlara sarılan bir lider olarak geçti. Almanya’da Merkel’den sonra etkisiz eleman niteliğinde iktidara gelen Scholz ve Putin’in kendisini oturttuğu o upuzun masanın kenarında çocuk halleriyle hafızalarda kalan Macron... Bu saydığım ülkelerin devletleri, dünya politikasına yön veren devletler olmasına rağmen gelinen noktada bana kalırsa devletler tehdit altındadır. Dolayısıyla Truss’ın İngiltere’de yönetimin seçilmiş siyasetçilerden “quanqo”lara (yarı sivil toplum kuruluşları, bürokratlar, avukatlar ‘quasi non-governmental organisation’) geçtiğini ve kendisinin bu kesimler tarafından alaşağı edildiğini açıklaması ilginçtir. Diğer bir deyişle İngiliz yönetiminin bu yarı sivil toplum kuruluşlarının sayısının 500’den fazla olması ve her alanda devletin üstünde işleri yönetmesi gibi açıklamalar akıllara ulus devletlerin yavaş yavaş miadını doldurduğu şüphesini düşürüyor.

Bu gelişmelerden bizim hissemize de düşenler yok mu? Elbette var... IMF’ye borcumuzu ödediğimiz 2013 yılında Gezi olaylarını ve iki sene sonra 15 Temmuz’u yaşamış bir millet olarak en çok bizim devletimize sahip çıkmamız lazım. 1 Mayıs emekçi gününü nerede kutlayacağız tartışmaları insanın canını acıtıyor. Elbette devlet, İçişleri Bakanı ve güvenlik mensupları neresini gösterirse orada kutlamalı ve devletimize sahip çıkmalıyız. Bizler 1 Mayıs 1977 travmasını hatırlayan nesiliz. Ayrıca derdimiz kutlama yeri mi olmalı? Tam aksine özellikle kol gücüyle çalışan emekçilerimizin işlerine saygı gösterilen bir toplum hedeflenmelidir. 2004 yılında Aarhus Üniversitesi’ne davetli olarak gittiğimde yeni doğum yapan ve Danimarkalı bir tıp doktoruyla evli yeğenimi de ziyaret etmiştim. Eve tebriğe gelen damadımızın arkadaşlarından tıp doktoru genç hanım, orman işçisi kocasıyla sanki aralarında hiç statü farkı yokmuş gibi gayet mutluydular. Bunun sebebi neydi biliyor musunuz? Devlet orman işçisinden daha az, ama tıp doktorundan daha çok vergi alıyordu böylece maaşlarının arasında öyle görünür bir fark da yoktu. Ayrıca orman işçiliği gayet saygın bir statüydü. Bizim muhalefetimizin bu konulara kafa yorması ricasıyla özellikle maden işçilerimize minnet ve saygıyla yazımı sonlandırmak istiyorum.