Bugün ülkemizdeki eğitim sistemine yönelik büyük bir endişe paylaşmak istiyorum. Bu endişe, öğrencilerin geleceğini şekillendiren sınav sistemlerinin son yıllarda üzerimize ne kadar ağırlık bindirdiği ile ilgili.
Bir 9. sınıf öğrencisi, şikayetvar.com sitesi üzerinden yeni eğitim sistemimizdeki sınav yaklaşımını sorguluyor ve şu sözleriyle bu eleştiriyi dile getiriyor: "İyi günler ben 9. sınıf öğrencisi olarak söylüyorum yeni MEB bakanı sınavlar test olmayacak klasik olacak dedi. Ve bence bu doğru bir karar değil. Klasik sınavlar ezbere dayalı sınavlardır. Ve ezberlemek bilgiyi kalıcı yapmaz, bilgiyi o anlık hafızada tutmaya yarar. Ve biz eğer böyle bir sisteme alışırsak 5 şık arasından seçme yeteneğini ve ayırt etme olanağımızı kullanmayıp sadece bir şeye yönlendirildiğimiz için maalesef başarı oranı da düşecektir. Gereğinin yapılmasını arz ederim."
Bu endişe öğrencinin kendi geleceğini düşünüp başarısını sınırlayacağını düşündüğü bir sisteme getirdiği önemli bir eleştiri. Geleceğin dünyası, bilgiyi ezberlemenin ötesinde analitik düşünme, yaratıcılık ve problem çözme yeteneklerini gerektiriyor. Bu yetenekler, sadece klasik sınavlarla ölçülemeyecek kadar değerlidir.
Aslında bu endişe, sadece ülkemizdeki öğrenciler için değil, dünya genelinde birçok öğrenci için geçerli. PISA (Uluslararası Öğrenci Değerlendirme Programı) sonuçlarına baktığımızda, ezber temelli eğitim alan öğrencilerin problem çözme yeteneklerinin daha düşük olduğunu görüyoruz. Öte yandan, analitik düşünme yetenekleri üzerinde duran eğitim sistemlerine sahip ülkelerde, öğrenciler daha başarılı sonuçlar elde ediyor.
Dünya genelinde sınav sistemleri, eğitim politikaları ve ülkelerin kültürel yaklaşımlarıyla şekillenir. Örneğin, Finlandiya'nın eğitim sistemine bakıldığında, standartlaştırılmış sınavlara dayalı bir yaklaşımın olmadığı görülür; bunun yerine öğrencilere daha bütüncül bir eğitim deneyimi sunulur. Araştırmalar, bu yaklaşımın öğrencilerin yaratıcılık, eleştirel düşünme ve problem çözme yeteneklerini geliştirdiğini gösteriyor. Öte yandan, Doğu Asya'daki ülkelerde - özellikle Güney Kore ve Japonya'da - yoğun sınav hazırlığına dayalı bir sistem bulunmaktadır. Bu sistemler, öğrencilerin akademik başarısını artırıyor gibi görünse de, bazen öğrenci üzerinde aşırı baskı oluşturabilmektedir. Ancak, bu sınavlarda başarılı olan öğrencilerin bilgi işleme ve bellek kapasitelerinin oldukça yüksek olduğu görülüyor. Sınav sistemlerinin farklı yaklaşımlarının öğrenci başarısı ve refahı üzerindeki etkileri, bir eğitim modelinin "en iyisi" olmadığını, ancak her ülkenin kendi öğrencilerinin ihtiyaçlarına ve beklentilerine göre bir modeli benimsemesi gerektiğini gösteriyor.
Eğitimde istikrarın önemini anlamadan hareket etmek, bizi daimi bir belirsizlik ve kararsızlık hali içinde bırakmaktadır. Sürekli değişen eğitim sistemimizin ardında yatan sebep ne? Ne zaman net bir hedefe odaklanıp, bu hedef doğrultusunda ilerlemeye karar vereceğiz? Eğitim, bir ülkenin geleceğini şekillendiren en temel yapı taşlarından biridir. Ülkemizin gençleri, değişen eğitim politikaları yüzünden ne istediklerini, hangi yönde ilerlemek istediklerini kestiremiyorlar. Hem öğrenciler, hem öğretmenler, hem aileler için bu durum büyük bir belirsizlik ve stres kaynağı haline gelmiştir. Ülkemizin en önemli meselesi olan eğitimde, en azından her yıl değişmeyen, istikrarlı, gençlerimizin ihtiyaçlarına uygun, onlardan beklediklerimizi karşılayabilecek bir modelin hayata geçirilmesi gerekmekte. Bu, sadece bir eğitim meselesi değil, aynı zamanda ulusal bir vizyon meselesidir. Sürekli değişen yaklaşımlarla bu vizyon nasıl oluşturulabilir?
Eğitimde sürekli değişiklikler yaparak ilerlemenin mümkün olmadığını anlamalıyız. Eğitim, sadece öğrencilere bilgi aktarmakla kalmamalı, aynı zamanda onlara hayatın gerçeklerine uygun yetenekler kazandırmalı. Bu yetenekler arasında kritik düşünme, iletişim, yaratıcılık ve problem çözme yer alıyor.
Teknolojik gelişmelerin hızla ilerlediği bir çağda, eğitim sistemimizin de bu değişikliklere ayak uydurması gerekiyor. Eğitimde teknolojinin etkin bir şekilde kullanılması, öğrencilere daha interaktif ve gerçek dünyaya uygun bir öğrenme deneyimi sunabilir.
Öğrencilere sınavın ötesinde, gerçek dünyanın beklentilerine uygun bir eğitim sunmalıyız. Ancak bu şekilde, gençlerimiz geleceğe hazırlıklı olabilir. Bu, sadece bir eğitim yaklaşımı değil, aynı zamanda bir yaşam felsefesidir. Sonuçta, hayatın kendisi en büyük sınavdır ve bu sınavda başarılı olabilmek için gençlerimize en iyi eğitimi sunmalıyız.