Ehli Sünnet’e karşı yapılan saldırılar hiçbir dönemde olmadığı kadar artmıştır. İnanması güç ama üniversiteler ve ilahiyat fakülteleri bu saldırıların merkezi haline gelmiştir. Bu konuda alınması gereken acil tedbirler vardır. Zira Diyanet İşleri Başkanlığı Ehli Sünnete karşı yapılan saldırılara karşı cevap vermekte yetersiz kalmaktadır.
Bunun en son örneğini Marmara Üniversitesinde hocalık yapan bir kişide gördük. Açıkça Kuran’ın Allah’ın kelamı olmadığını söyleyebilecek kadar ileri gitmiştir. Marmara Üniversitesinde böylesine büyük bir cinayet işlenirken diğer üniversiteler farklı mıdır?
Benim gördüğüm kadarıyla çok daha kötüdür. Özellikle İstanbul Üniversitesi aşağıda yazacağım akım ve düşüncelerden aşırı derecede etkilenmiş ve ehli sünnet düşmanlığı ile meşhur saldırganların propagandasını yapan hocalarla doludur. Bu feci durum karşısında tedbir alınmak zorundayız. Aksi takdirde canımız ciğerimiz evlatlarımız eğitim alırken dahi kurda kuşa yem olmaktadır.
“İlahiyat fakültesi sayesinde dinini diyanetini öğrensin; bu materyalist asırda dinsizler hücum ettiğinde cevap verebilsin” diye üniversiteye gönderdiğimiz evlatlarımız eğer ilahiyat fakültesine kaydını yaptırmış ise Allah korusun bu ehli sünnet düşmanı hocalar tarafından ya “deist” ya da “dinsiz” olup karşımıza çıkmaktadır.
Peki, ülkemizdeki bu ehli sünnete düşman akımlar nelerdir? Bu konuda bir analiz yaparak Kuran ve İslam karşısında bazen dinsizlerden hatta komünistlerden daha çok hücüm eden bu zındıka cereyanlarına karşı uyanık ve dikkatli olmaya çalışalım:
Bunların belli başlı guruplarına baktığımızda karşımıza ilk çıkanlar Şii akımlardır.
Şii mezhebi veya diğer bir adıyla “Şia” yüzyıllardan beri ehli sünnete düşmanlık beslemiş Müslümanlar arasında nifak ateşinin çıkmasına yol açmıştır. Bunların büyük bir kısmında gördüğümüz gerçek; Hazreti Ali sevgisi değildir. Çünkü böyle olsa Hazreti Ali gibi bir cihan kahramanını ikiyüzlü davranmakla yani “takıyye” yapmakla suçlamazlardı.
Şia’nın asıl amacı Pers İmparatorluğunun inançları doğrultusunda yani Mecusiler gibi ateşe tapan bir medeniyetin Hazreti Ömer zamanında yıkılmasıdır. Irkçılık yüzünden İslam’a düşman olmuşlar bunu gizlemek için de; Hazreti Ali’ye olan sevgi ve bağlılıklarını ileri sürmüşlerdir.
Şiileştirme adı altında yapılan propaganda faaliyetleri sadece Türkiye’de değil; Müslümanların azınlıkta olduğu ülkelerde de yapılmaktadır. Ehli sünnetin hoşgörüsü ve kucaklayıcı tavırları nedeniyle yakın zamanda Türkiye de 1000’e yakın Şii camisi yapılmış ve Şii vatandaşlarımızın dinsizlerin eline düşmemesi için devlet tarafından her türlü destek sağlanmıştır.
Buna mukabil, bu mezhebin merkezi konumundaki İran’da yöneticiler, ehli sünnete iyi gözle bakmamaktadırlar. Onlarda takıyye yani yalan söylemek namaz gibi zorunludur. Hatta takıyye yapmayanların dinden çıkmış olacağına olan inanç nedeniyle Şia’nın etkisi ile yöneticileri çok acımasızdırlar.
Bu yüzden Şiilerle dini konuları, bilhassa ihtilaflı meseleleri açık ve samimi bir şekilde konuşmak mümkün değildir. İran gibi Şiilerin yoğunlukta olduğu ülkelerde çok sayıda ehli sünnet Müslümanına çok büyük zorbalıklar yapılmaktadır. Şu hususun da altını çizmek gerekirse: İran da en az yirmi milyon Sünni Müslüman yaşamaktadır ve onlar din konusunda Hristiyanların uyguladığı eziyetlerden çok daha fazlasına maruz kalmaktadırlar.