İslam tarihinde ortaya çıkmış kısaca “Mezhepsizler” adını verdiğimiz bir başka ehli sünnet düşmanı gurup daha vardır. Bunlar fıkıh mezheplerini kabul etmezler. Halbuki fıkıh mezhepleri dini emir ve esaslarda birdirler. Yani Hanefi, Şafi, Hanbeli ve Maliki mezhebine göre Allah’ın varlığı, birliği, peygamberlik, kutsal kitaplar ve ahiret inancında farklılık yoktur. Fark sadece abdest ve namaz kılarken bazı küçük ayrıntılardadır. Hiç birisinde namaz kılmanın veya oruç tutmanın farz olduğu konusunda bir şüphe olmaz. Keza sünnet konusunda da çok küçük ayrıntılar dışında tamamen birlik beraberlik içindedirler.
Lakin tarih boyunca olagelmiş Şii, Vehhabi, Mutezile, Harici, Mürcie ve kaderi inkar eden fırkaları birleştirerek güya yetmiş üç mezhebin Kur an etrafında birleştirdiklerini söyleyerek bambaşka bir mezhep çıkarmışlardır. Peygamber Efendimizin (asm) “Fırkayı Naciye benim ve ashabımın yolundan gidenlerdir” sahih hadisini inkar edenler işte tam da bunlar olup suçüstü yakalanmışlardır.
Bu mezhepsizler adını vereceğimiz ehli sünnet düşmanı gurupların içinde sünneti bütünüyle inkâr edenler olduğu gibi, İslam ın bu ikinci kaynağı olan hadis-i şerifleri hafife alanlar hatta kabul etmeyenler de vardır. İşte İlahiyat fakülteleri bunlarla dolu olup devletimiz ve Diyanet İşleri Başkanlığı bunlara alabildiğine fırsat vererek ehli sünnete yapılan saldırılarına göz yummaktadır.
Bir başka ehli sünnet düşmanı gurup ise feministlerdir. Son yıllarda özellikle iktidar partileri içine yerleşen “papatyalar” veya “pembe cami kadınları” adını alan “feminist” guruplar; AB fonlarından büyük yardımlar alarak aile yapımızı katletmeye çalışmaktadır. İstanbul Sözleşmesi adı verilen eşliği meşrulaştırmak için yapılmış iğrenç sözleşme bunların alçakça yapılmış icraatlarından sadece bir tanesidir.
Bu feminist guruplar hadlerini bilmeden sahih hadislerin; AB ve Batı medeniyeti normlarına uygun olması için çalışmaktadırlar. Hadis kitaplarının ayıklanmasını ve kendi keyiflerine göre yorumlanmasını isteyen bu guruplar ile ne yazık ki kimse doğru dürüst mücadele edememektedir. Yavrularımızı, kızlarımızı bu çirkin feministlerin hücumundan kurtarmak bu zamanda çok önemlidir.
Ehl-i sünnet Müslümanlığı ile Feminist ideolojinin bağdaşması ve uyuşması mümkün değildir. Diyanet İşleri Başkanlığı kadroları ne yazık ki bunlarla doldurulmuştur. Öyle bir noktaya gelmişlerdir ki; bir Ramazan gecesi Ankara Hacı Bayram Camii ne teravih namazı kılmak için gelen erkekleri sokmayacak kadar ileri gidebilmişlerdir.
Yapılan organizasyon ile otobüs ve minibüslerle taşıdıkları kadınları camiye doldurmuşlardır. Bu konuda Almanya’nın Sesi adlı medya gurubu “Pembe Camiler”başlıklı yazımdan dolayı benimle ropörtaj bile yapmıştı. Güya ben camilere kadınların girmemesi gerektiğini söylemişim.
Kadın gazeteciye Süleymaniye Camisinde röportaj verdim. Hadi bak bakalım kadınlara cami yasak mı diye bizzat caminin avlusundan gösterdim. Mahcup ve üzgün olduğunu söyledi. Bu konuda mesele şudur: Cuma namazı hür erkeklere farzdır. Kadınlara değildir. Erkekler ne yazık ki bazı büyük şehirlerde cami yokluğundan dolayı neredeyse üst üste Cuma namazı kılmaktadır. Şimdi böylesine yer darlığı olan bir yerde kadınların “bizde Cuma namazı kılacağız” demesi ne derece edepli, duyarlı ve saygılı bir davranıştır?
Her neyse… Ehli sünnet düşmanı çok sayıda gurup saldırılarını yoğunlaştırmış iken maalesef Müslümanlar birlik ve beraberlik içinde güç birliği yaparak bunlara karşı gelememektedirler. Ehli sünnet vel cemaat, kavga etmeyi bırakıp kendisine saldıran bu dehşetli düşmanlara karşı ortak hareket etmek zorundadır, vesselam…