Emekli için banknot matbaası fazla mesai yapmalı


2022 yılına girdiğimiz ilk günlerde yüksek düzeyli enflasyon ve ihracat rakamları ile karşılaştık. Enflasyon aylık tüketici endeksi yüzde 13.58 ve üretici endeksi ise yüzde 19.08 oldu. Yıllık düzeyde bakar isek tüketicide yüzde 36.08 ve üreticide ise 79.89 ile son 25 yılın rekoru kırılmıştır.
Bu durum ekonominin kötü tarafını gösteriyor. Bir de iyi tarafı var. O da ihracat rakamlarına yansıyan rakamlardır. Türkiye 2021 yılında cumhuriyet tarihinin rekorunu kırarak Aralık ayında 22.2 milyar dolar ve yıllık 225.2 milyar dolarlık bir seviyeye yükselmiştir.
Hükümetin işçi, memur ve emekli maaşlarına yaptığı zamlar ise beklenen seviyede değildir. Daha önce sendikalar ile yapılan toplu sözleşmelerde verilen rakamlara ilave olarak enflasyon farkı artı yüzde 3’lük bir iyileşme ve ayrıca en düşük emekli memur maaşı da 2500 liraya yükseltilmiştir.
Yüzde 13.58’lik Aralık ayı enflasyon rakamı, yılın bütününde devamlı olarak enflasyon hesaplarına ilave edilecek ve olumsuz bir bakış açısı meydana getirecektir. En iyimser durumda ancak 2023 yılında enflasyon rakamlarında bir iyileşme görülebilecektir. Çünkü son gelen elektrik, akaryakıt ve doğalgaz zamları nedeniyle 2022 yılının genelinde yüzde 30’lu rakamlardan kurtulamayacağımız anlaşılmaktadır.
İşte açıklanan bu rakamlar sonrasında Türkiye ekonomisinin fotoğrafını çekerek bazı düşüncelerimizi arz edelim. Buna girişmeden önce yeni ekonomi modele de değinmek gerekir.
Üretim, ihracat ve istihdam ağırlıklı büyüme, ülkemizi dünyanın ilk 10 seviyesine çıkaracak bir modeldir. Buna karşılık yıllarca uygulayarak zaman kaybettiğimiz yüksek faiz, düşük kur ve ithal ikameye dayalı ekonomik sistem, Türkiye’yi olumsuz bir noktaya getirmiştir. Kovid salgını nedeni ile dünyada meydana gelen gelişmeler ve uzun süren “işyerlerinin kapalı kalma” problemi; ekonomimizde de ciddi sorunlara yol açmıştır. Özellikle döviz fiyatlarına doğru büyük kaçış; ülkemizi ekonomik bir felaketin kıyısına kadar getirmiştir.
İyi ki tecrübeli bir Cumhurbaşkanımız ve benzer krizleri kolayca aşmaya yarayan “cumhurbaşkanlığı sistemimiz” var. Eğer eskiden olduğu gibi başbakan ve cumhurbaşkanı arasındaki çift başlılık devam etse idi; çok daha kötü sonuçlar ile baş başa kalabilirdik.
Nihayetinde Cumhurbaşkanı Erdoğan 20 Aralık 2021 tarihinde ateşi yükselen dövize akıllıca bir müdahalede bulunarak kötü gidişe dur diyebildi. Fakat kovid salgını ve dünyadaki gelişmelerin de etkisi ile tehlike henüz tamamen bertaraf edilebilmiş değildir.
Batı ülkeleri ve ABD rezerv paraya yani dolar ve Avro’ya sahip oldukları için krize karşı görece olarak daha kolay bir şekilde mücadele edebilmektedirler. Öyle ki; iki yıl önce dünya piyasasında işlem gren dolar miktarı 1.5 trilyon dolar iken halen 9 hatta 10 trilyon doları aşan bir para bolluğu vardır. ABD Merkez Bankası tanesi 20 sente mal olan doları devamlı bir şekilde basarak halkına destek olmaktadır. Keza 500 Avro’luk banknotlar Avrupa Birliği ülkelerinde aynı maliyetle basılarak ekonomiye can suyu olarak devamlı surette pompalanmaktadır.
Türkiye’nin büyümeye dayalı bu süreci başarılı bir şekilde atlatabilmesi için yapması gereken işlerden bir tanesi; bütün dünyada olduğu gibi banknot matbaasını çalıştırarak özellikle emekli ve dar gelirli vatandaşlarına destek olmalıdır.
Türkiye’de yıllar önce Özal’ın başbakan olduğu bir dönemde şu anda yaşadığımız ekonomik sarsıntılara benzer bir durum yaşanıyordu. Ekonomi ve enflasyon çok yüksek düzeylere çıkmıştı. İşin ilginç olan tarafı ise seçim dönemindeydik.
Hiç unutmam çünkü o yıllarda genç bir subay olarak donanma savaş gemilerinde görev yapıyordum; Başbakan Özal, bütün işçi, memur ve emekli maaşlarına yüzde 120 zam yapmıştı. Sonuç olarak ekonomik durum pek de parlak olmamasına rağmen bu zam sayesinde seçimi kazanmıştı.
Şimdi de benzer bir süreçten geçiyoruz. Özellikle emekli ve dar gelirli vatandaşlarımıza verilen zam kamuoyunda yaygın kanaate göre düşük kalmıştır. Madem yüzde 10 gibi dünyanın en fazla büyüyen ekonomisiyiz ve bu durum işçisi, memuru, işvereni ile bütün ülke vatandaşlarının ürettikleri katma değerle birlikte meydana gelmiştir. O halde enflasyon rakamlarına ilave olarak en az yüzde 10 seviyesinde bir refah payı ücretlere yansıtılmak zorundadır. Bunun kaynağı da banknot matbaasıdır, vesselam…