Eskimeyen sorunumuz: Etki ajanları

Ülkeleri ileri taşıyan, kalkındıran, geleceğe güvenle bakmalarını sağlayan, halkının birlik ve beraberliği yani aynı ufka bakmalarıdır.

Orta Asya’da yaşarken de Bilge Kağan, Çinlilere karşı bizi uyarmış, “Beyleri, milleti ahenksiz olduğu için, aldatıcı olduğu için, Çin milleti hilekâr ve sahtekâr olduğu için, küçük kardeş ve büyük kardeşi birbirine düşürdüğü için, bey ve milleti karşılıklı çekiştirttiği için Türk milleti, il yaptığı ilini elden çıkarmış, kağan yaptığı kağanını kaybedivermiş. Çin milletine beylik erkek evlâdını kul kıldı, hanımlık kız evlâdını cariye kıldı. Türk beyler, Türk adını bıraktı. Çinli beyler, Çin adını tutarak Çin kağanına itaat etmiş. 50 yıl işi, gücü vermiş. Doğu’da gün doğusunda Bökli Kağan’a kadar ordu sevk edivermiş. Batı’da Demir Kapı’ya ordu sevk edivermiş. Çin kağanına ilini, töresini alıvermiş. Türk halk kitlesi şöyle demiş: İlli millet idim, ilim şimdi hani? Kime ili kazanıyorum der imiş. Kağanlı millet idim, kağanım hani? Ne kağana işi, gücü veriyorum der imiş. Öyle deyip Çin kağanına düşman olmuş. Düşman olup kendisini tanzim ve tertip edemediğinden yine tabi olmuş. Bunca işi, gücü vermediğini düşünmeden Türk milletini öldüreyim, kökünü kurutayım der imiş.”

Çin milletinin sözü tatlı, ipek kumaşı yumuşak imiş. Tatlı sözle, yumuşak ipek kumaşla aldatıp uzak milleti öylece yaklaştırırmış. Yaklaştırıp konduktan sonra kötü şeyleri o zaman düşünürmüş. İyi bilgili insanı, iyi cesur insanı yürütmezmiş. Bir insan yanılsa kabilesine, milletine, akrabasına kadar barındırmaz imiş."

Alın bu uyarıları, değiştirin. Çin yerine İran yazın, İsrail yazın, İngiltere ya da ABD yazın değişen bir şey olmaz. Bazı sütü bozulmuşlar, hep iş birlikçi olurlar. Kendi ülkesinin yerine yabancı ülkelerin sözcülüğünü, iş birlikçiliğini yaparlar.

Bunlar, millî mücadele zamanında da varlardı.

İngiliz Muhipler Cemiyeti etrafında Kürt Teali Cemiyeti, İslam Teali Cemiyeti gibi isimlerle mevzilendiler.

Türk milletine ve devletine karşı pozisyon aldılar.

Aynı şekilde Fatih, İstanbul’u fethetmeye hazırlanırken sürekli farklı pozisyon alan Çandarlı gibi isimler, en kritik pozisyonlarda fethi engellemeye çalıştılar.

Bugün, dostum Eyüp Gökhan Özekin’in yapımcılığını yaptığı Mehmed: Fetihler Sultanı’nda, Çandarlı da anlatılıyor. Burada tarih okumasını diziler üzerinden yapacak değiliz. Ama dizilerin, olayların aslını bozmadan hikâyeleştirmeleri tarih bilincimizi de artırır.

Bugüne dönecek olursak nasıl ki ‘’Maalesef Azerbaycan’a destek verdik.’’ diyen eski diplomatlar ile diğer taraftan ‘’Türkiye, Suriye’deki saldırıların durması için Körfez ülkeleri, İran ve Rusya ile iş birliği konusunda inisiyatif almalıdır. NATO üyesi ülke olarak NATO’nun dördüncü maddesini çalıştıracak mekanizma için NATO nezdinde girişimde bulunmalıdır.’’ diyen Naim Babüroğlu gibi emekli generaller var. Bir taraftan da kafası karışık, hem Rusya’yı hem de NATO’yu aynı cümle içinde kullanıyor.

Bu tiplerin önceliğinin Türk milleti ve devleti değil, Suriye olduğu net olarak görülüyor.

Daha önce bu eleman, ‘’Atatürk’ün dış politikada diplomatlara tavsiyeleri; Arapların coğrafyasına karışmayın. Emperyalistlerin peşine takılmayın. Rusya’yı tahrik etmeyin.’’ demişti.

Oysa bu cümleleri de kuran, yaptığı tüm yorumlarıyla emperyalistlere hizmet eden birisi Naim Babüroğlu.

Oldukça enteresan değil mi?